https://www.kayserihakimiyet2000.com/files/uploads/user/e05641a720572ccd068ba6a8ef9ff632-927ff639f459ebe7b1d9.jpg
İhsan Görücü

YARISI ESSAH OLMAYAN ŞAKA VAR MI?

23-01-2024 00:24 1647 kez okundu.

Güldürü ile eleştiriyi birlikte bulduğumuz kısa diyaloglara fıkra diyoruz günlük hayatımızda. Bazı yazarlar şahane şekilde vasıflandırarak fikir çiçekleri olarak tarif ediyorlar yararlı fıkraları. İnce nükte ve güldürü yani espri içermeyen diyaloglar fıkra sayılmamaktadır. Stres ve kaygıyı anlık da olsa unutturuyor. Moral ilaçlar demişlerdir. En önemlisi dinlendiricidir de.Toplumsalı yorumlayan ince hicivler de içeriyor uslubuna uygun olarak. Fıkralar bir nevi toplumun ortak folklorik değerlerinin başında gelir. Yaşasın dost meclisleri ve baldan tatlı fıkralar diyelim ve fıkralarımıza geçelim. 

İNEĞİN VE SİNEĞİN YEDİĞİ HELALDİR

Mevlana Zati’nin babadan kalma bir bağı varmış, üzümünün bir tanesi, bir bardak şeker şerbetine bedelmiş.

İnek İskender ve Sinek Kasım namlarında iki tanıdığının yolları bir gün bu bağa düşmüş. Bol bol üzüm yemişler. Sonra Zati’ gelip:

-Hakkını helal et demişler. Zati cevap vermiş:

-Annenizin sütü gibi helaldir. Helallik istemenize dahi gerek yoktur. Cennet mekan babam, asmaları diktiği zaman “ İnek yesin, Sinek yesin” her kim yerse yesin, sevabı bize yeter, demiştir !

TEPKİ GARANTİLİ BİR  FIKRA

İş başvurusu yapan genç  istenen saatte holdinge/ işletmeye gitmiş. Danışmadaki sarışın sormuş buyurun ne için geldiniz? İş için müracaat etmiştim, mülakata geldim demiş. Egosu patlak sarışın uzun boylu hanım kız müracaatçı nasıl gördüyse yahut alışkanlığı üzre, her zamanki hali olsa gerek iri yapılı kocakafa dedikleri tipten mülakat adayına overlokçu musunuzzz? demiş.

Gariban fonetip genç işçi adayı görünüşte kocakafa denen görüntüsü varmış ama kafası benimki gibi boş değil, akıl doluyumuş ve dalga/ dubaraya pabuç bırakmayacak yapıda gururlu çıkarak.  Hafifmeşrep sekretere 

-“Yok hayır, pompacıyım” demiş. Ha ha ha …

Sanayide her gün yanlarından geçeriz selamlaşırız ama pompadan ve çeşitlerinden zerre anlamayan birisi olarak başka türlü anladığımı söyleyim. Alimler, edebiyatçılar “Latife latif olmalı” derler okuduğum ilmi eserlerden edindiğim kadarıyla. Adam argo yanıt verdiği için suçlu mu? Yoksa argolaşmak zorunda bırakan zerzevat mı? Herkes mesleğine, meşrebine, fikir ve felsefesine, egemen dünya görüşüne göre yorum yapacaktır elbette.

Her ikisi de espri yaptılar değil mi sayın okuyucu. Hanım sarışının ses tonajı altüst olmuş. Gülme, gülümseme kaybolup öfke, afallama, sertleşme kabalaşma diyaloglarına hakim olarak, suratını asıp, yukarı çıkacaksın, sağa dönecek, dördüncü odaya vs. gireceksin tarzı uslupla adeta azarlamış az evvel latife yaptığı genç işçi adayı, mülakata girecek genci. İyi değil mi? Sen şaka yapınca normal ama mukabele bilmisil yapılınca tukaka. Sende dil var da millet ahraz dilsiz mi üsttencilik yiyip içen halkla ilişkilerci.

DÜŞÜNDÜRECEKSİN ABİ! GÜLDÜRMEK KAFİ GELMEZ 

Girişte olumsuzluk içeren aşağılayıcı hitap ve mukabele i bilmisil daha da argo bir fıkra tebyin ettik. Aslında doğrusunu yazar ve ediplerimiz üstatlar derslerde bizlere şöyle öğretmişlerdi:

-Güldüren fıkralar iyidir ama düşündüren, aklı geliştirip üstüne üstlük güldüren fıkralar olamasına dikkat etmelisiniz  çocuklar topluma, arkadaşınıza veya aile/akraba arasında anlattığınız Bektaşi fıkrası, Karadeniz fıkrası veyahut bizim Kayseri fıkralarından anlattıklarınız diye vurgu yapardı Fahrettin Özdemir hocam.

Tebessümün yanında sentez/analiz yaptıracak düşünce, tefekkür kabiliyetimizi geliştirecek, günlük stres ve sıkıntıları berhava edecek oldukça kaliteli mizah örnekleri ve kitapları sayısız denecek kadar mevcuttur ama aklı yeten, akil birisinin önderliğinde alınıp okunursa kısa yoldan çok mesafe kateder genç okuyucu. Lüzümsüz deneme yanılma yıllarımızı almamalı. Köylü çocuğuyduk İmam Hatip öğrencisiydik evimizde Kuran ı Kerim ve ders kitaplarından hariç dergi ve kitaplar aldığımızı şüpheyle karşılıyordu zavallı büyüklerimiz. İçerisinde din dışı varsa diyeydi tabii endişeleri elli sene evvelki kültür seviyesinde.

Şimdiki geldiğim kültür vasatında her gence, dini ve zaruri bilgilerden sonra dünyanın okuduğu yirmi/otuz dile çevrilmiş yani dünyanın okuduğu kitapları gençliğin öncelikle ve hatta zarureten  okumasını arzu/tavsiye ederim. Ağır ilmi bir kitap okuduğum zamanlar peşinden iki üç dünya klasiği roman hikaye okuma alışkanlığım vardır hamdolsun. Kırk yaşından sonra bu bilgi ve bilinci edindim. Beni okutan her zahmete katlanan ebeveynim nurlarda yatsın. Sadece ders kitabı ve diplomayla yetinende bilgi, beceri ve iletişim kabiliyeti gelişmez diyorlar işin duayenleri. Klasikleri herhalde bütün dünya insanı boşuna okumuyor. Bir eser niçin kırk-elli dile çevrilir. Benim Cin Ali tabir ettiğim ilkokula başlangıç kitabı/alfabeye indirgediğim kalite/kalem yoksunu boş şeylerle gözümüzü yormamalıyız düşüncesindeyim. Bunlar kendi fikir ve inanç eksenimizde olanlar dahi olsa zaman harcamamalı.

Belden aşağı ve müstehcenlikten başka kodife edecek fikir içermeyen boş, hevai şeyler de zaman kaybının ve idealist olmanın önünü kesen en zararlıların başında geldiği malumu aliniz sevgili okuyucular. Olsada cinselliği ve aşk konularını voltajında lazım olduğu kadarıyla işleyen eserler pek çoktur. Genç adam hocalarına aklı yeter büyüklerine danışarak, araştırarak bu eserlerle haşir neşir olacaktır.

SİYASİYE BİR MİSAL: BAŞKAN LİNCOLN KAĞIT İSTİYOR….

ABD nin cumhurbaşkanlarından ünlü Lincoln siyasi meslektaşlarıyla o zamanlar ilacı bulunmamış korona gibi tehlikeli olan kuduz hastalığı üzerine sohbet ediyormuş. Müzip bir arkadaşı Lincoln’a sormuş: --Kuduza yakalanacak olsanız ne yapardınız? sn başkan diye sormuş. Lincoln: -İlk önce bir kağıt isterdim… Demiş. –Vasiyetinizi mi yazacaktınız sn başkan? Diye sormuşlar. – Hayır hayırrr… Isıracağım politikacıları yazacağım demiş ve gülüşmüşler.

Başta Nasreddin hocamızı okumak çok şey kazandıracaktır düşünce disiplinimize. Bekri Mustafa da onun kadar değilse de okudum okunması şart. Bir de çok değişik tarda olan İncili Çavuş fıkralarımızı zaman zaman ilaç niyetine, şifa niyetine okursak belki pek çok stres ve sıkıntıdan kurtuluruz. Kendimizi daha rahat dinimize ve dünyamıza vererek verimli oluruz. Huzurla kalın.