https://www.kayserihakimiyet2000.com/files/uploads/user/58a3db58796ee4fbe42b1bcea1a888ff-f71ebf0273bdb4ba5b5b.jpeg
Süleyman Kocabaş

CUMHURİYETİN 100’ÜNCÜ YIL ANALİZLERİ  VE ELEŞTİRİLERİ

26-10-2023 11:20 2791 kez okundu.

 

Cumhuriyetin 100’ üncü yıl otokritiklerinden  olarak bir  önceki 5. 10. 2023 tarihli  yazımızda “Cumhuriyetin 100’üncü Yıldönümünde Türkçe” bahsini işlemiştik. Maalesef  ki, dönemin olumsuzluklarından olarak dilimiz ardı ardına  “Birinci ve İkinci  Büyük Dil Yol Kazaları” adını verdiğimiz  kazaları yaşamış, bu halleriyle Cumhuriyet dönemi dilimizin “en karanlık günleri”   olmuştu.  Bu yazımızda ise, “İdare –Yönetim Devrimleri” nin otokritiğine girişi konu olarak alacağız.                         

2021’den 2023’e İki Otokritik Eksikliği

      Türk milleti, 3 Kasım 1839 Tanzimat’tan beri her alanda otokritiklerini   yapamayan bir millet yapılanmasına sahip olmuştur. Geçmişte olanların bir hesabını ve muhasebesini yapmak demek olan  bu otokritikler  layıkıyla yapılamadığı için milletimiz hep buhranlı ve problemli  hayatlar yaşamıştır ve yaşamaya devam etmektedir.

      Neden 2021 yılı? Bu yıl UNESCO tarafından dünyada “Yunus Emre Yılı” ilan edilmiş, hükümetimiz de buna bir de Yunus  Emre’nin bir  “Türkçe sevdalısı” olması ve bütün eserlerini Türkçe ile yazması sebebiyle “Türkçe Yılı” ifadesini ekleyerek “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” yapmıştı.  Yıl boyunca, Yunus Emre’yi anmaktan olarak  hakkında çeşitli yönleriyle paneller ve sempozyumlar vb. düzenlenmesi beklenirken, maalesef bunların neredeyse  hiç birisi olmamıştır. Birkaç  “kuru sıkı ve hamasi”  anma etkinliği dışında hiçbir şey yapılmamıştır.

       Yıla ilaveten “Türkçe Yılı” olması sebebiyle de özellikle Tanzimat’tan ve yoğunluklu  olarak da günümüz  Türkiye’sinde, Türkçenin içine düştüğü buhranların  ve problemlerin tartışılması için paneller ve sempozyumların yapılması ve dergilerin vb.   bu konularda özel sayılar çıkarması ve köşe yazarlarının  ise, yazılarının büyük bir kısmını buna ayırması beklenirken, ne yazık ki bu konuda da dişe dokunur hiçbir program ve etkinlik gösterilmemiştir. Diyebilirim  ki,  adı geçe yıl dolayısıyla Türkçenin problemlerini makaleler yazarak  dile getirmekten olarak  benim yazdığım makale sayısı kadar hiçbir yazar ve bilim adamı yazı yazamamış, bunun şampiyonluğu neredeyse tamamen bende kalmıştır. Hepsi bir araya getirilirse büyük bir kitap olacak bu makalelerimin tamamını, birçok gazeteler ve dergiler yanında, okumakta olduğunuz gazetemizde de 2021 yılı boyunca yayınlamıştım.  Üstelik de bunlara ilaveten, bir çeşit “dil otokritiği” nden olarak  Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a “Türkçe yılı dolayısıyla Türkçenin problemleri ve yaşatılması” nı konu alan bir de  300 sayfalık  “TÜRKÇE DİL RAPORU” göndermiştim.

         “2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı” nın ardından 2023’e gelindiğinde ise, 100’üncü  yıl kutlamaları esprisiyle “Cumhuriyet  Yılı İlanı”  sebebiyle de beklentilerimiz,  daha da yoğun ve kapsamlı olarak adı gecen 100 yılın  hata ve sevaplarıyla otokritiğinin  yapılacağı  ve bu uğurda paneller ve sempozyumlar  düzenleneceği, enine boyuna her şeyi analiz edecek ve eleştirecek  dev anma kitapları çıkarılacağı vb.  beklentisi idi. Ama gelin görün ki, bu yılın kapanmazsına çok az  bir zaman kalmasına rağmen, umduğumuz  etkinliklerin  neredeyse hiçbirisi yapılamamışa benziyor veya “kuru sıkı ve hamasi”  değerlendirmelerin dışına çıkılmadığı görülüyor.

       29 Ekim 2023’de bu yılı  büyük şaşalar ve şovmenliklerle kutlayacağımız anlaşılıyor.  Bunların tamamına neredeyse   şarkılı,   türkülü, sporlu  vb. dev programlar damgasını vuracak. Zaten, öteden beri “tabu ve korku sendromlarının   esiri” denilen üniversiteler gerçek ve olması gereken  görevlerini yapmaktan çekinecekler. Aklın ve entelektüel otokritiklerin  neredeyse hiç yer almayacağı, kutlamaların şovmenliğe indirgendiği meydanlarda “Yaşa, Varol  Cumhuriyet” diye barbar bağırarak yer ve göğü inleteceğiz. Evet! Cumhuriyete yaşasın,  var olsun ama, şimdiye kadar kazandığımız kazanımlar neler olmuştur ki yaşasın ve var olsun!  100 yılda “iyi yapılanlar” ın yanında hiç “kötü yapılanlarımız”  hatalarımız da olmamış mıdır? Türkiye, Cumhuriyetin  100’üncü  yılında bile  bölgesinde ve dünyada (emsalleri Almanya ve Japonya yıkılıp yıkılıp yeniden süper güç  oldukları halde)  niçin hậlậ süper güç olamamış ve üstelik de birçok alanda   “MİLLİ BEKA SORUNLARI” ile yaşamaya, boğuşmaya  niçin devam etmektedir? Bunların da bir hesabı ve muhasebesi yapılmayacak mıdır?  

         Anlaşılan “yapılmayacak”, yapılsa  bile “tam anlamıyla yapılmayacak”, “kuru-sıkı ve hamasi” değerlendirmeler olarak kalacağı  görülüyor.  Bunun sebebi  de her halde, “Atatürkçülük” e de aykırı olarak ”Tanrılara ve Tanrılaştırılanlara  dokunulamaz” tabirinden “ATATÜRK FOBİSİ” oluşturmak yanında,  “Cumhuriyetin erdemleri” ne de  aykırı olarak “KORKU CUMHURiYETİ” oluşturulduğu için yapılmayacaktır. 100 yıllık otokritik  hata ve sevaplarıyla yapılamazsa,  21’inci Yüzyıl “Türk Yüzyılı” olamayacak demektir.

Osmanlı Devletinde  “İdare –Yönetim Devrimleri” nin  Ana Başlıklar Olarak Unsurları

        Osmanlı Devletinin  “Çöküş Evresi” denilen 3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı ilanı – 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi” zaman dilimindeki    “Osmanlı İdari -Yönetim Devrimleri” ne şu dört ana unsur damgasını  vurmuştu: 

        1-3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı ilanı,

        2-5 Şubat  1856 Islahat Fermanı ilanı,

       3- Adına “Taçlı Demokrasi” de denilen Meşrutiyet’in  ilk ilanından olarak 23 Aralık 1876’da bir “Kanun-u Esasi  (Anayasa) ilanı yanında,  11 Mart 1877’de  bir Meclis-i  Mebusan toplanması,

      4-Meşrutiyetin ikinci defa ilanından  olarak, Temmuz  1908’de Jön Türk İhtilali’nin  yapılması ve bunu bastıramayan  Sultan II. Abdülhamit’in 24 Temmuz 1908’de bu ilanı yaptığını açıklaması.

       “Osmanlı Çöküş Evresi” ni fazla uzatmaya gerek yoktur.  “Cihan Devleti Osmanlı” nın çöküşüne, başını “Dünyanın birinci süper gücü” denilen İngiltere’nin çektiği  “BATI KAPİTALİST EMPERYALİZMİ” nin sömürgecilik ve yayılmacılık politikaları sebep  olmuştur.  Yukarıda adları geçen dört adet  “Osmanlı İdare- Yönetim Devrimleri” unsurları tamamen , Osmanlı bürokrasi, aydınları ve Sarayı’na, toplumsal temeli ve iç dinamikleri olmayan  dış  “baskılar”, “kotarmalar” dan  (işi iyice pişirmek)  olarak yapılmıştır.  Daha  da doğrusu, Osmanlının hayatına,   “Dünyanın birinci süper gücü” İngiltere’nin  1830’lu yılların başlarında başlayan ve I.  Dünya Harbi’nin sonuna kadar  devam eden  “BİRİNCİ DÜNYA DÜZENİ” ne Osmanlıyı da adaptasyonu son vermiştir ki,  bunun sonucu İngiliz kapitalist emperyalizmi bütün Ortadoğu’yu hakimiyetine almak yanında, İslam Dünyasını da  “Osmanlıyı onun başı” olmaktan kurtararak tam  anlamıyla   teslim almasına sebep olmuştur.

      Özelikle adı geçen dönemin son Jön Türkleri  İttihatçılar, dışarıdan Meşrutiyet ihracı  ile (bu rejim İngiliz emperyalizmine hizmet ettiği halde)  gerek devletimize ve gerekse toplumumuza “yanlış ilaç verdikleri” nden bahisle, çöküşümüzün bu sayede yaşandığı üzerinde durmuşlardır. Bu sürecin Tanzimat’tan başlayarak nasıl yaşandığı, o dönemin otokritiği “hatalar itirafları” ndan olarak  nasıl yaşandığı, sahibi olduğum Vatan Yayınlarından yayınladığım  “Sultan Abdülaziz ve I. Meşrutiyet Tarihi”,  “Osmanlı İhtilallerinde  Yabancı Parmağı” ve “Kendi İtiraflarıyla Jön Türkler Nerede Yanıldı?” kitaplarımızda belgeleriyle  geniş olarak anlatılmıştır.    

 Türkiye Cumhuriyeti  Devletinde  “İdari –Yönetim Devrimleri” nin Ana Başlıklar Halinde Unsurları

      Özetle işin esasına bakılarsa,  “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu” denilen Mustafa Kemal Atatürk’ün  “İdari –Yönetim Devrimleri” nin unsurlarına, bütün tarihçiler tarafından  Osmanlı dönemin “İdari –Yönetim Devrimleri” unsurlarının daha da çeşitlenerek    “radikal olarak devamı” gözüyle  bakılmıştır. Bunlar ana başlıklar halinde  şunlardır:

         1-1 Kasım 1922 Saltanatın kaldırılarak 600 yıllık Osmanlı Hanedanı yönetimine son verilmesi,

         2- 29 Ekim 1923  Cumhuriyetin  ilanı,

         3- 1 Mart 1924 Hilafetin kaldırılması,

        4-Yeni Anayasa olarak 20 Nisan 1924 de “Cumhuriyet Anayasası” olarak yeni  Anayasasının  kabulü  ve bunun 1928’de tadili ile ondan “Türk milletinin  dini din -i İslam’dır” tabirinin çıkarılması,          

        5- 17 Şubat 1926 de Medeni Kanun’un (İsviçre Medeni Kanununun tercümesi ile)  kabulü ve Batıdan  kanun ithallerinin (Bu ithaller bizde ilkin, Batı’nın baskıları ve 5 Şubat 1956 Islahat Fermanının tatbikatından kaynaklanan,  “Avrupa hukukuna dahil”  bir “Avrupa devleti’ sayılmaktan  olarak,  Osmanlı çöküş sürecinin 1860 – 1876 zaman diliminde yapılmış, Fransa’nın Medeni Kanunu hariç bütün kanunları Türkçeye  çevrilerek geleneksel Şeriat  ve Örfi  Kanunlar yanında “ikili bir hukuk” olarak uygulanmaya başlanmıştı)  başlaması,

         6-Laiklik ilkesinin  1937’de Anayasaya  girmesi.

       Cumhurbaşkanı Atatürk öldükten sonra,  “İdari –Yönetim Devrimleri” ne 7. ve 8’inci unsurlar  olarak da “Atatürk’ün mutisi ve veliahtı” denilen İsmet İnönü’nün (Atatürk ölmeden önce, İnönü’ye ‘Ben ölürsem yerime sen geçeceksin” dediğinden de bahsedilir)   11 Kasım 1938 – 14 Mayıs 1950 Cumhurbaşkanlığı  dönemi ve 1961 – 1965 koalisyon hükümetleri  başbakanlık döneminde de şunlar eklenmiştir.

        7-Cumhurbaşkanı İnönü’nün 19 Mayıs 1945 Gençlik ve Spor Bayramı konuşmasıyla Türkiye’de “Demokrasiye Geçiş” in ilan edilmesi,

        8- İnönü’nün Başbakanlığında 12 Eylül 1963’de “Ankara Anlaşması” adıyla anılan  Türkiye’nin Avrupa Ortak Pazarına (Bugün bunun adına “Avrupa Birliği” deniliyor)  girme anlaşmasının yapılması.

                       Olup Bitenlerin Otokritikten  Olarak Değerlendirilmesi      

        Cumhuriyetin ilanının 100’üncü yıl dönümü otokritiklerinden olarak, yukarıda sıraladığımız  8 unsurun teorileri  ve pratikleriyle  belgelere  dayalı olarak izahı işin esasına bakılırsa büyük boyutlarda  birkaç  kitap konusudur. Ben bunların her birini, önümüzdeki günlerde bir “dizi yazı” özelliğinde makaleler halinde özetlemek suretiyle izah edeceğim.

         Özetin de özeti olarak, bunların “olumsuzluklar  otokritiği” olarak, şimdiden şunları hatırlatmakla yetineceğim: Çoğu benim fikir ve düşüncelerimden  olmaktan ziyade, yerli ve yabancı birçok bilim adamları, yazalar, devlet adamları ve görgü tanıklarının yazdıkları belgelere dayalı olarak, yer yer  benim de görüşlerim ve yorumlarım  bulunduğu halde:

        “İdari –Yönetim Devrimleri ” unsurlarından  ilk 6 unsurun genelde, dünyanın birinci süper gücü olmaya  devam eden  İngiltere’nin, I. Dünya Harbinden sonra yeniden bir yapılanma ihtiyacı duyarak  1914 – 1948 zaman dilimine  damgasın vuran   “İKİNCİ YENİ  DÜNYA DÜZENİ” ne “Türkiye’nin de” denilerek bu adaptasyonda yer alıp almadığının   ciddi olarak araştırılması gerektiği  üzerinde durulması yanında;  Saltanat’ın kaldırılmasının  “hakiki bir kaldırma” olmayıp 1922 den günümüze değişik şekiller ve yapılanmalarda  devam ettiği,  1923’de Cumhuriyeti ilan edenlerin haklı ve doğru bir  teori olarak  bir “halk idaresi, yönetime  halkın iradesinin hakim olması” demek olan Cumhuriyetin erdemlerine  inandıkları halde,  1923 – 1950 zaman diliminde pratik uygulamalar   rejiminin buna ters düşüp, “toplumsal tabanı olmayan  yukarıdan-tepeden kotarılma Batılılaştırma toplum mühendisliği” zemininde  “tek partili otoriter rejim” yapılanması gösterdiği, Hilafetin kaldırılmasının  zamansız olduğu, “Vatikan benzeri”  olarak bırakılabileceği  ve  İslam dünyası üzerinde tam hakimiyetini kurmak için İngiltere’nin isteğiyle  kaldırılmış olabileceği, bir milletin dili ve musikisinin “milli olması” gerektiği yanında “hukukunun da milli   olması”  gerektiği halde, Osmanlı dönemine nazaran Batı’dan daha da aşırı derecede kanun ithallerine başvurulduğu (Filozof Aristo’nun bir sözü: “Dili, musikisi  ve hukuku bir milletin ruhudur; bir milletin ruhu  ve değerlerini yok etmek için dili, musikisi ve hukukuna  dokununuz”. Atatürk’ de zaten devrimlerinden olarak “Dilde ve musikide  inkılap olmaz” diyerek bunlardan vazgeçmişti); Batı’dan taklitçilik eseri ve kotarılarak alınan  Laikliğin, Türkiye’de Batılı anlamında uygulanmadığı, Anayasa Profesörü Ali Fuat Başgil’ in çözümlemezsine göre  “Komünist  Rusya laikliğine benzediği” ve teorik olarak da bunun, İslamiyet’in  Hristiyanlığın dogmatizm ve inhisarcılığına   benzememesi sebebiyle onunla bağdaştırılamayacağının  dikkate alınması gerektiği,  1939 – 1950 zaman dilimini kapsayan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün döneminde Atilla İlhan’ın ve  Prof. Dr. Niyazi Berkes’in  çözümlemeleriyle  “Yeni Tanzimatcılık" ın başladığı ve  bunun bir tezahürü olarak  İnönü’nün, Türkiye üzerinde  “sahte bir komünizm ve Komünist  Rusya tehdidi” tezgahlanarak “bundan kurtulmak için” denilerek 1945’de Amerika’nın baskılarıyla “Demokrasiye  geçilmesi” sonucu, bu sefer de Meşrutiyet yerine, kapitalist emperyalizminin üzerimizde nüfuzunu  kurması için  “Çok Partili   Demokrasi” nin kullanıma sokularak,  1946’dan itibaren  Türkiye’nin, İngiltere’nin  yerine dünyanın birinci süper gücü haline gelen Amerika Birleşik Devletleri’nin nüfuzuna sokulması, buna “AMERİKA’NIN BİRİNCİ YENİ DÜNYA DÜZENİ” ne adaptasyon – dizayn da   denilmekte ve (“AMERİKA’NIN İKİNCİ YENİ DÜNYA DÜZENİ” ne adaptasyon –dizayn ise kendisini, 1990’lı yıllarda Komünist Rusya ve  Sovyet Bloğu’nun çökmesi sonucu gösterecektir)   Türkiye’nin   1952’de NATO’ya alınmasıyla birlikte  bunun takviye edilmesi sonucu, 1946’dan günümüze  Türkiye’miz,  Amerikan – Avrupa eksenli (adına “ATLANTİK EKSENİ” de denilecektir)   nüfuzu altında yaşamaya mahkum edilmesinin getirdiği zorluklar ve hatalar zincirini  yaşayarak, bölgesinde “geri bırakılmışlık” statüsü  içinde bir çeşit  “Ortadoğu ülkesi” görünümüne  büründürülecektir.  Bunlara ilaveten,   üstelik de  “Amerikan-Batı ikilisi” ne “tam adaptasyonu sağlamaktan olarak” denilerek,  Türk milletinin  5000 yıllık tarihine ve tarihi misyonlarına aykırı olarak, yine İnönü’nün Başbakan olarak başta bulunduğu  1960’lı yıllarda, “Avrupa Ortak Pazarına  girmek” (Bugün itibariyle  buna “Avrupa Birliği” deniliyor) amacıyla  13 Eylül 1963’de “Ankara Anlaşması” adıyla imzalanan anlaşmayla  “ilk kapı” açıldı. “Türk milletinin  tabutuna çakılacak son çivi” de denilen  alınmak için 60 yıl sınırlarında bekletildiğimiz  Avrupa Birliği’nde yer alma sürecimizin  nasıl bir seyir takip edeceği hậlậ mechuliyetler  içindedir.   

    İşte, özetin özeti 100 yıllık  dönemde yaşanan olumsuzluklardan otokritik olarak yaşananlar bunlardır. Aslında, “İngiltere ve buna 1945’de ilaveten  Amerika’ nın da dahiliyle birlikte bölgemizde  bunların istedikleri  kadar “Zengin”  ve “Müslüman olmak” statüleri  içinde yaşamamız”  demek de olan  bunların,  belgelere dayalı  olarak izahını,  her birini durumumuzun elverdiği  haller ve ölçülerde  ayrı birer makale konusu yaparak anlatmaya çalışacağım.

      Bir kısım  yanlış, hatalı  uygulamalı pratiklerinden  ziyade,  teorisinde  var olan “erdemleri” nden hareketle,  Cumhuriyetin 29 Ekim 2023 yılı itibariyle 100’üncü yıl dönümünü kutluyor, yapılacak otokritiklerle yanlışları, hatalarından  arındırılmış, doğrularının yaşanmasına devam edildiği halde,  “Gerçekten Demokratik  Türkiye Cumhuriyeti” yapılanması içinde yer almamızı  diliyorum.  25 Ekim 2023

    

 

 

 

 

 

 

 

      

          

  

        

 

    

DİĞER YAZILARI GÜNÜMÜZÜN SULTAN VAHDETTİNLERİ, DAMAT FERİTLERİ, ALİ KEMALLERİ KİMLERDİR?   31 MART 2024 MAHALLİ SEÇİMLERİNDE  OYUMU KİMİ VERECEĞIM? SİYONİST İSRAİL'İN ARAP SOYKIRIMI İSTİKLAL VE İSTİKBALİMİZ TEHLİKEDEDİR KENDİ İTİRAFLARIYLA SİYONİST İSRAİL’İN  “ KOLONİYAL  JANDARMA –POLİS DEVLETİ” OLARAK DOĞUŞU İSTİKLAL VE İSTİKBALİMİZ TEHLİKEDEDİR! SİYONİZM’İN SİYASALLAŞMASI VE ADRESİNİ BULMASIYLA GELEN “KOLONİYAL  JANDARMA - POLİS DEVLETİ KURMAK” İTİRAFLARI KENDİ İTİRAFLARIYLA SİYONİST İSRAİL’İN  “ KOLONİYAL  JANDARMA –POLİS DEVLETİ” OLARAK DOĞUŞU CUMHURİYETİN 100’ÜNCÜ YILDÖNÜMÜNDE TÜRKÇE “HARF  DEVRİMİ”NDEN SONRA  GELEN “DİL DEVRİMİ”  “ DOĞU İSLAM MEDENİYETİNDEN  KOPMAK” VE “SEKÜLER –LAİK BATI MEDENİYETİNE GİRMEK” “DİL DEVRİMİ” İLE GELEN “DİLİMİZİN DEVRİLMESİ”   HAKKINDA YABANCI İLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ “DİL DEVRİMİ” İLE GELEN ‘DİLİMİZİN DEVRİLMESİ” HAKKINDA YABANCI İLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ  II YABANCI  İLİM ADAMLARI –TÜRKOLOGLARIN “DİL DEVRİMİ” İLE GELEN ‘DİLİMİZİN DEVRİLMESİ” GÖRÜŞLER...1 YABANCI İLİM ADAMLARI ERMENİ  TAŞNAKSUTYUN PARTİSİ İLE İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİNİN SULTAN ABDÜLHAMİT’İ DEVİRMEK İÇİN İTTİFAKI VE GÜNÜMÜZDE TARİHİN TEKERRÜRÜ ERMENİ  TAŞNAKSUTYUN PARTİSİ İLE İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİ.... “ABDÜLHAMİT VE ERDOĞAN GİTSİN DE KİM GELİRSE GELSİN” İN TARİHSEL ÇÖZÜMLENMESİ 6 ŞUBAT 2023  7.7 +7.6 ÇİFTE BÜYÜK  DEPREMİ DİLE İHANET MİLLETE İHANET DEMEKTİR... CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN   VE  SİYASİ PARTİLER GENEL BAŞKANLARINA  İKİNCİ     AÇIK MEKTUBUM KOCABAŞÇA KÖŞESİ-7 KOCABAŞÇA KÖŞESİ-6 KOCABAŞÇA KÖŞESİ-5 KOCABAŞCA KÖŞESI-OKULU-3 CUMHURBAŞKANI VE MUHALEFET LİDERLERİNE AÇIK MEKTUBUM KOCABAŞCA KÖŞESI - OKULU KOCABAŞÇA VATAN VE MİLLETİMİZİ KUŞATAN TEHLİKELER VE OYUMU KİME VERECEĞİM? GERÇEKLER VE BİR DUA.. KUR’AN YAKMA HAÇLI SALDIRISI VE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER BUNLAR SÖZLERİNİ TUTMAZLAR SES BAYRAĞIMIZ TÜRKÇEMİZİN ÖNEMİ SES BAYRAĞIMIZ YENİ BİR CEPHE DAHA Ml AÇlYORLAR? BİR ENTELEKTÜEL NASIL OLMALI? TÜRKÇENİN  KATLİ İNGİLİZCE GRAMER KAİDELERİNİN TÜRKÇENİN GRAMER KAİDELERİNİ İŞGALİ BÜYÜK BİR “MȂNEVİ BUHRAN”A DOĞRU MU SÜRÜKLENİYORUZ? ENVER  PAŞA  VE İTTİHATÇI LİDERLERİN KAÇIŞLARI  VE ENVER PAŞA TARİHİNİN SONU