Yıllardır dillendirilir, baş yapıttır, mutlaka izlenmelidir.
Türkan Şoray çok iyi oynamıştır pavyon güzelini, İzzet Günay cuk oturmuştur. Ağızlığı, tabakası ve takma pala bıyığı ile manav Halil rolüne.
Safa Önal ne güzel yazmıştır senaryoyu . Oysa Filmin omurgasını oluşturan unsurları Sait Faik in "Menekşeli Vadi" isimli hikayesinden alınmadır.
Benim sinema yazıları yazacak kadar müktesebatım olmadığını idrak ederek , tenkit, kritik ve analiz demeden, konuya girmemin uygun olacağını düşünerek direk konuya dalmam daha münasip olur diyorum ve meramımı anlatmaya başlıyorum.
Ergen çağımda izlemiştim ilk defa, 60 lı yılların ikinci yarısına denk gelir.
Daha ilk seyretmem neticesinde zihnime kazınmıştı Halilin az konuşan tertipli , edepli ve saygılı hanımının oyunu duruşu tavrı.
Küçük iki çocuğun, babalarını yalnızca görmelerinin verdiği sevincin yansıması çehrelerine. Ancak bir baba karakteri vardır ki; film , boyunca bir kaç planda görünmesine rağmen , filmin baş rolünde olan.
Bir yığın kusuruna rağmen oğluna bir tek kelime sarf etmeyen, yaşadığı dönemin bir çok erdemini bünyesinde taşıyan. Halil cezaevinde iken onun ziyaretine niçin gitmediğini soranlara "Oğlumu utandırmamak için gitmiyorum" diyen.
Bu güzellikleri harmanlayıp seyirciye sunan usta isim Ö.LÜTFÜ AKAD dır.
Şimdi düşünelim biraz; Biz halil in eşini çocuklarını, babasını ve Lütfü ustayı nerde, ne zaman ve niye kaybettik?