“DİL DEVRİMİ” İLE GELEN ‘DİLİMİZİN DEVRİLMESİ” HAKKINDA YABANCI İLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ II
Süleyman KOCABAŞ-kocabassuleyman@gmail.com
İNGİLİZ TÜRKOLOOG H. C. HONY’UN GÖRÜŞLERİ
Yazımızın birinci bölümünde, İngiliz Türkolog, Prof. G, L. Lewis’in görüşlerinden bahsetmiştik. Bu ikinci bölümde ise yine bir İngiliz Türkolog H.C. Hony’un görüşlerinden bahsedeceğiz.
İngiliz Türkolog H.C. Hony, İngilizce Türkçe Sözlük’ün yazarıdır. Türkçenin “Dil Devrimi” ile gelen içinde yüzdüğü büyük buhranı 1947’ de yayınlanan “Iras” adlı eserinde dile getirmiş, bu buhranı onun yazdıklarından anlatmaya yönelik olarak Prof. Dr. Osman Turan, adı geçen kitaptan “Türk Dil Buhranına Toplu Bir Bakış” başlıklı yazısında alıntılar yapmıştır.
“Iras” kitabından, dil uzmanlarımızdan Nejat Muallimoğlu (“Türkçe Bilen Aranıyor” kitabında) ve İsmail Habip Sevük de (“Dil Davası” kitabında) bahsetmişler ve aşağıda Osman Turan’ın yaptığımız alıntılar doğrultusunda bular da adı geçen kitaptan bahsetmişlerdir.
“ Türkiye’de okullarda ders kitaplarında okutulan dille, ana –babaların konuştuğu dil birbirinden farklı hale gelmiştir.”
“Türk çocuğunun tahsil için gittiği yere resmi makamlar ‘okul’, ana babalar ve umumiyetle millet ‘mektep’ der. Onun okuduğu kitaplarda öyle kelimeler vardır ki, bunları konuşma dilinde kimse kullanmaz; ana ve baba da anlamaz (Osmanlı döneminde olduğu gibi yeniden iki dilli hale gelmek). Halbuki bu zamana kadar Avrupalılaşmak yolunda başlayan dil ıslahı, kültür ve edebiyat mensupları tarafından normal bir yolda yapılmıştı (Osmanlının son döneminde 1840 – 1910 zaman dilinde yaşanan dilde sadeleştirme hareketi. Atatürk de Nutuk’unu bu 1927’de bu dille yazmıştı). Dil, tabii ve yaşayan bir varlıktır. Onun üzerinde yapılacak ameliyatların küçük çapta olmaları bile, dilin sıhhatini tehlikeye koyar.”
“Reformcular, dillerindeki yabancı kelimeleri atmak ve yerlerine uydurukça kelimeleri koymak garabetine düşmüşlerdir.”
“Türkiye’de dil hareketi, hemen hemen tamamıyla politikacılardan müteşekkil ve neşriyatı abesiyattan (boş şeyler) ibaret olan Dil Kurumu tarafından yapılmıştır. Teşekkül tarzı İngilizceye benzeyen Türkçenin maruz kaldığı vaziyeti anlamak isteyen bir İngiliz’in, yalnız eski Anglo –Sakson kelimelerini bırakarak diğer bütün yabancı kelimeleri atmayı ve yerlerine Anglo – Sakson esasına dayanan yeni uydurmaları koymak garabetine düşer.”
“Bunlar yabancıdır diye atılan Arapça kelimelerin yerine ya gülünç kelimeler uydurulmuş ya da Fransızca yabancı kelimeler alınmıştır.”
“Mesela, harp, muharebe ve mücadele gibi üç ayrış mefhum sadece bir ’savaş’ kelimesiyle ifade edilmek istenerek bu üç kelime atılmış, diğer taraftan, birçok gülünç kelimeler konulmuş, bir kısım kelimelere zoraki ve yanlış manalar verilmiş; buna mukabil, ecnebi, Fransızca kelimeler Türkçeye sokulmuştur.
Türkçeye mal olmuş Arap ve Acem kelimelerini atarak onların yerine ‘rötar’, ‘rekolte’ gibi garplı kelimelerin alınması, bunlar, ocaktaki tavanın içinden kurutulmak isterken ateşin içine düşman ekmekten başka bir şey değildir.”
“Türk dili hakikaten büyük bir tehlike içindedir.”
“Ben bu zengin ve güzel sesli dil için, hakiki bir tehlikenin mevcut olduğuna kâfi derecede işaret ettiğimi sanıyorum. Zira şüphesiz ki, Türkçenin güzelliklerinden biri de, aslında kötü telaffuz edilen Arapça kelimelerin Türklerin maharetiyle gelişmiş olmasıdır. Bu değiştirme, birbirine az çok tenakuzlu (çelişkili) olan esas âmil (etken) gözükmektedir.”
“Türklerin dillerini değiştirmede üç amaç vardır: Maziden gelen her şeyi söküp atmak, Avrupa’ya yaranmak, derin düşünceden mahrum kaynaklanan faydasız milliyetçilik.”
“1-Mazi ile alakayı (ilişkiyi) tamamen kesmek, Osmanlı İmparatorluğundan kalan her şeyi söküp atmak arzusu.
2-Avrupa milletleri camiası arasında telakki edilme arzusu.
3-Muhakemeden (derin düşünceden) mahrum ve abes (faydasız) milliyetçilik.”
“Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisi ve bir kısım yazarları da Osmanlı bürokrasisi ve yazarları gibi iki dilli toplum oluşturdular.”
“Bugün kötürüm ve uydurma dil konuşmada değil, sadece resmi çevrelerde ve ikinci derecede gazeteciler tarafından kullanılmaktadır.”
“Türkiye’de asıl tehlike uydurukça dilin okullarda okutulmasıdır. Bu İngiltere’de olsa idi yapanlar ölümle cezalandırılırlardı.”
“Fakat bu dil (uydurukça dil) mekteplerde okutulmakta ki, asıl tehlike buradadır. Böyle bir teşebbüs İngiltere’de vuku bulsa idi, mutlaka gülünç bir hale sokularak ölüme mahkum edilirdi. Türkler ise, diğer herhangi bir yabancı milletten ziyade İngilizlerin anlayışına yakın bir homoraya (benzeri yapılanma ) sahiptir. O halde İngiltere’de vuku bulsa maruz kalması gereken bir takibata niye maruz kalmadılar?”
“Türkiye’de profesörler ve öğretmenler, ülkenin menfaatlerini kendi menfaatlerine feda ettiler. Korku cumhuriyeti onları hakikati seçmekten alıkoydu.”
“Türkiye’de profesör ve öğretmenler, hep devlet memuru olduklarından ve orada henüz bizim anladığımız manada bir hürriyet bulunmadığından, (Tek Parti dönemi 1923 – 1945 zaman dilimini kastediyor) birisi bu harekete (uydurukça dile) muhalefet eder ve gülünç bir duruma sokmaya çalışırsa, mevkiini kaybeder veya hiç olmazsa mürteci (gerici) olarak anılır. (1) O halde, biz, Türklerin diline ‘hayırlı olsun’ diyelim. “
“Türkiye’de dilin tahrip ve kötürüm edilmesini dünyada yalnızca Rusya destekliyor. Tehlikenin büyüklüğünü anlayan Türk aydınları, büyük bir ıstırap içinde yaşıyorlar.”
“Rusya’dan başka hiçbir yabancı memlekette beğenilmeyen, tutmayan ve desteklenmeyen, dil hareketi karşısında sırf ilmi ve insani endişelerle duyulan bu tepkiye milli menfaat ve hisleri ilave ettiğimiz zaman, meselenin büyük tehlike arz ettiğini anlayan Türk fikir ve düşünce adamlarının ne kadar mustarip (sıkıntılı ve üzgün) olmaları ve ne yapmaları gerektiği daha iyi anlaşılır.” (2)
“Aşağılık duygusu yanında her şeylerini Frenklere beğendirmek maksadıyla hareket eden Türkler, hâlâ gaflet uykusundan uyanamadılar.”
“Aşağılık duygusuyla, her şeyi Frenk’e (kıta kara Avrupası) beğendirmek ve bu maksatla Türkçeyi de Fransızcaya benzetmek isteyen bu insanların, Avrupalı ilim çevreleri karşısında hissiz kalmaları, gafletten uyanmamaları da anlaşılır bir şey değildir.”
“Uydurmacıların bir dil (Irkçılık, Türkçülük adına) hastalığı da Orta Asya kabile diline dönmek hastalığıdır.”
“Biz de, beşinci asırdaki Hengist ve Horsa’nın kullandığı dile dönersek, bugünkü İngilizcenin hali nice olur? Böyle boş hevese kapılarak, bir millet, kendi mazisini inkara kalkarsa, hepimiz, toptan kabile hayatına döneriz.”
“Dil Devrimi” ile gelen “Dilimizin Devrilmesi” ne, bizim ilim adamlarımız ve yazarlarımızın ağlanmasından daha çok, aklı selim ve sağduyu sahibi yabancı ilim adamlarının “ağlaması” nı dile getiren bu dizi yazımızın üçüncü bölümünde Lewis ve Hony’den sonra diğer yabancı ilim adamlarının görüşlerine yer vereceğiz.
DİP NOTLAR:
1- Kendisi üniversitede profesör olması sebebiyle, edebiyatçı ve dil uzmanlarımızdan Necmettin Hacıeminoğlu da neredeyse bütün profesörlerin “tepkisizliği” nden hep yakınır; dilin tahribi karşısında bunların “devasa suskunluğu” nu şöyle dile getirir: “Dil meselesi bahis konusu olduğu zaman bazı kimseler ilmi de, doğruyu da, hakikati de unutmaktadırlar… İlim geleneğinin esası, gerçek ilim adamı olmaktır. Bizde ise, tam tersine, ilim adamlığı, birtakım akademik unvanları takmaktan ibarettir. İlim zihniyeti, hakikate saygı, cesaret ve şahsiyet daima ikinci plandadır… İmkanları kendi menfaatine kullanan ‘istismarcılar’ da tükenmeyecektir. Dil meselesinde cinayetler böyle işlenmektedir…” (Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Türkçenin Karanlık Günleri, Ankara, 1974, s. 56 – 57)
2-Komünist Rusya’nın, Türkiye’de uydurukça dil icadına destek vermesinin amacı, , Azerbaycan ve Orta Asya Türkleri ile Anadolu Türkleri arasındaki dil birliğini bozmak, bu yolla da Doğu ve Batı Türk dünyasının kendisine karşı tehlikeli olarak gördüğü birliğini engellemektir. 23 Temmuz 2023