Eylül denilince romantikler için bir hüzün ayı ve bir kış habercisi akla gelir. Şiirlerden, müziklerden ve kitaplardan da okuyoruz bir hüzün ayı olduğunu. Bazı düşüncelerde de bir benzetme olarak hayatın merhaleleri içinde sona yaklaşan bir dönem olarak belirtilir. Birde derler ya " Hayatının Baharında" diye. Yani burada anladığımız hayatın yeni başlangıcı. Son bahar ise yaşlılık gibi iken Kış ise hayatın sonu gibi düşünebiliriz. Ama bu merhale herkes için de geçerli olmuyor.
Eylül ile ilgili bu yazdıklarımı bir başka boyut olarak düşünüp bir de dünya, Müslüman coğrafyası ve yurdumuz ile ilgili iki tarihe dikkat çekmek isterim. Bir tanesi 11 Eylül ve diğeri 12 Eylül. Bu Eylül'ler ile ilgili belirttiğim birçok unsur bir araya gelince de insan düşünmeden ve sormadan edemiyor değil mi " Ne var bu Eylül'lerde" diye. Ne kadar anlam yükleniyor bu Eylül'lere.
11 Eylül denilince görülen Amerika' nın Müslüman dünyasına karşı terör yaftası ile saldırısı akıllara gelir. Burada görülen Amerika sözüne dikkat çekerim ki burada Amerikan'ın bir gölge olduğunu belirtmek isterim. Görünmeyeni ise Amerika'yı da aşan " İblis Meclisi" olarak tarif edip bu benzetmeyi uygun görürüm. 11 Eylül sonrası için Müslüman coğrafyasında birden fazla ülkede saldırıların, " Kan ve Ateş" in yükselişi akıllara gelir. Zulüm, işkence, katliam, tecavüz, gayrimeşru nesiller, talan, yağma gibi birçok unsur akıllara geliyor Müslüman coğrafyasının birçok yerinde. Bu coğrafyanın içinde de Fırat ve Dicle arasındaki coğrafya'nın bir yazgısının gereğimidir bilmem ama insanlık tarihi içinde barış oranın az olduğu bir yer olarak düşünürüm burasını.
Ayrıca Fırat ve Dicle denilince de bütün bir insanlığın geçmişi ile ilgili çok önemli özellikleri olan bir yer olduğunu söylemek isterim. Bunu burada uzunca yazmak istemem çünkü bir makaleyi aşan bir yazı olur. Diğer anlatılacak olanlara yer kalmayacağı gibi biraz da araştırmaya teşvik etmiş olurum merak uyandırarak. Bir de araştırma konusu içine " Verimli Hilal" ya da " Bereketli Hilal" konusunu ekleyelim. Bazı haritalarda Dicle nehrinden başlayarak bizim Güneydoğu sınırımızı içine alarak Suriye sınırına kadar uzanan bir bölge olarak gösterilir. Bazı haritalarda da bu sınıra ek olarak Nil nehri ne kadar uzatılır ki bu son belirttiğim sınır sanki daha uygun. Burada da belki aklımıza gelir bazı bozguncuların inançlarına göre Nil ve Fırat arasındaki yerlerde hak sahibi olduğunu ve buna göre çalışmalar yaptıklarını. Velhasıl kelam yeryüzünde bazı coğrafyaların kendine özgü bir zorluğu varken yaşadığımız coğrafya ve yakınındaki coğrafyanın da çok zor bir coğrafya olduğuna dikkat çekmek isterim. Bu coğrafyada hayatta kalmak için en büyük ihtiyacın birden fazla konuda güç ve birlik olduğunu düşünenlerdenim. Zaten geçmişte bu coğrafyada birlik olduğu zaman barış ve refahın biraz uzun sürdüğünü de düşünebiliriz.
Bir de yurdumuzda 12 Eylül var ki bu tarihle birlikte bu tarihten öncesi ve sonrasını da ele almanın önemli olduğunu düşünüyorum. 12 Eylül öncesinde ayrılık, fitne, adeta bir iç savaş, bir değişim merhalesi, kanla sulanan bir vatan ve o vatanı kanla sulayan vatan çiçekleri, vatan evlatlarının güllerinin solması, belki de planlı bir şekilde olumsuz yönde bir değişim için ilerleme olarak düşünebiliriz.
12 Eylül kapsamı için okyanus ötesine açılan bir telefon, iblislerin gayrimeşru çocukları, vatansever olmanın ağır bedelleri, taştan medreseler içindeki bol acılı dersler, o medreseden mezun olan dava adamlarının hatıraları akıllara gelebilir. Bir de 12 Eylül'ün darbesinin olduğu birkaç yıl içinde başka yerlerde de darbeler olduğunu düşünürsek sanki küresel bir dizayn hareketinin de farkında olabiliriz. 12 Eylül sonrasında ise zorlu yasalar, bölgesel terör, medya ve müzik konusunda yenilikler olurken bu yeniliklerin toplumsal değişim adına etkileri de ön plana çıkıyor. Yozlaşma seviyesinin yükselmeye başlaması, popüler kültürün yükselmesi, AVM'ler deki yeni başlangıçlar, serbestlik ve sözde özgürlüğün kendini biraz daha göstermesi, ahlakın değerinin azalmaya başlaması da farklı etkiler. Piyasa ekonomisinin değişimi, eski politikaların geride kalması, küresel ekonomi istilaları, Dünya'daki değişime biraz daha açılırken birçok konuda kaybediş senaryolarının bir parçası haline geldiğimizi de düşünebiliriz. Ne Eylül müş bu Eylül'ler diye bir soru belki aklımıza gelirken sadece 12 Eylül'ün bir darbeden fazlası olduğunu da düşünebiliriz.
Bu topraklar için Mart ayının, Nisan ayının, Temmuz ve Ağustos aylarının da etkisini inkâr edemezken Eylül ayının payına çok şey düşüyor sanırım. Yaz'ların Kış'a çevrildiği dönemlerin de yaşandığına şahit oldu bu topraklar. Her zorluğa rağmen varlığımızın daim olması dileğiyle bu yazıya da son veriyorum.