AŞKA YÜKSELMEK
Aşk konusu iki nokta etrafında birleşir: Biri maşuk, yani sevilen, sevgili, diğeri ise âşık, seven. Güzeli güzel bulmak ve aşka kendini kaptırmak doğaldır; ne emredilmiştir, ne de yasaklanmıştır. Zaten kalpler onları yönlendiren Allah"ın elinde değil midir? Yapılması gereken, doğru ve yanlış arasındaki farkı inceleyip bilmek ve doğruya inanmaktır. Bu da ancak insanın iradesine bağlıdır. O iradeyle arzular gerçekleşir. Bu arzuların bir kısmı doğuştandır. Aşk da bu arzuların bir parçasıdır. Yani doğuştandır.
"Âşık olan kişi aşkını ruhunda derece derece geliştirerek maşukuna duyduğu meyil ve muhabbet gönlünün derinliklerinde kordan daha sıcak bir ateş bırakır. Bununla birlikte çok gizli tuttuğu sırrı, yüreğinde kor gibi beslediği sevgisi, hareketlerinde ve gözlerinde açığa çıkar; ateşin kömürde, suyun kuru toprakta yayıldığı gibi yayılır. Göz ruha açılan bir penceredir. Gönül tercümanıdır göz. Göz güzel bir şey gördüğünde hemencecik ona bağlanır; biçimin ötesinde, kendisiyle uyuşan bir çizgi hissederse, işte o zaman birleşme meydana gelir. Gerçek aşkta budur zaten. Şayet, görünenin ötesinde kendisiyle uyuşabilen en ufak bir nitelik göremezse, aşkı/ sevgisi bu dış biçimden daha ileriye gidemez. Sadece bedensel bir arzu olarak kalır".
Âşık ile maşuk arasındaki tüm sevgi münasebetleri, vuslat, hicran, kıskançlık, gözyaşları, çaresizlik, ayrılık, kahır, gam, gurbet gibi aşkın her türlü tezahürleri kendini gösterir. Aşkın derecesini artıran elem ve ıstıraplar, hicran yüklü sevdalar ile mihnet artıran ayrılıklardır. Âşık bunlarla teselli bulur. Çünkü o vuslata değil mihnete özlem duymaktadır. Âşık maşukunu gördükçe yürekten yanar, yandıkça aşkının değeri artar, arttıkça halden hale uğrar da kurtuluşu yanmada bulur. Şairin dile getirdiği gibi:
N´oldu bu gönlüm n´oldu bu gönlüm
Derd-u gam ile doldu bu gönlüm
Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm
Yanmada derman buldu bu gönlüm
Yan ey gönül yan, yan ey gönül yan
Yanmadan oldu derdine derman
Pervane gibi pervane gibi
Şem"ine aşkın yandı bu gönlüm
Gönümüzde çoğu insanların aşkı, şehvet ve arzularının bir araya gelmesinden öteye geçememektedir. Böylelerinin yani zevkini sevenlerin dilinde AŞK sözcüğü ıstırap duymaktadır. Aşklarını şehvetlerine teslim edenler gerçek aşka yükselemeyeceklerdir. Hal bu ki âşık aşkının kahrını ve cefasını sevecek, aşka doymayacaktır. Adeta aşkta kendini bulacak, ihtiraslarını yok edecektir. Âşık ıstıraptan en büyük hazzı duyan kişidir.. İşte böyle bir aşk, âşığı ruhuna teslim olmaya götürür. Dışa değil öze doğru yani Hakkı bulmaya, sonsuz birliğe ulaşmaya, ona teslim olmaya, onunla bütünleşemeye götürür. Bu aşk aşığı benlik davasından vazgeçirip ruhun kudretine teslime götürür. Bu teslimiyette âşık şekle değil, tecelliye bakar. Her yerde ve her şeyde O"nu görür. Zira hakiki aşk insan ruhunun ruhu mutlak olan Allah"a karşı bir iştiyakıdır:
Aşktır vasıta-i yâr
Aşktır rabıta-i kurb-ı yâr( Allah"a yakın
Zerresi âftabdır(güneş) aşkın
Garkolur katresinde kevn ü mekân(varlık âlemi aşkın damlasında yok olur)
Gizlenür zerresinde her dü cihan(iki cihan