Bilindiği üzeren Tabiat muhabbet küpünü baharda açar.
O küpten gönlünce içenler susuzluğunu giderir.
İşte bu küpün açılışını da, açıldığı günü de atalarımız binlerce yıl önce keşfetmişler, bereketin, sevginin, muhabbet sofrasının açıldığı gün anlamına gelen 21 Martı kutlamaya başlamışlardır.
Buna da cihana can veren, kan veren, heyecan veren, yeniden diriliş günü anlamına gelen "Nevruz' adını vermişlerdir.
Bugün de bu güzel gelenek Azarbaycanda ve tüm Türk cumhuriyetlerinde görkemli bir şekilde kutlanmaktadır.
Azerbaycan'da görev yaptığım yıllarda "Nevruz" kutlamalarına ilk defa şahit olmuştum.
Ömrümün en güzel ve verimli yıllarını yaşadığım Baküde unutamadığım güzel bir anımı burada arzetmek isterim: 2003 yılının "Nevruz Bayramı"nın kutlandığı günlerdi.
Gerek öğrencilerim olsun gerekse üniversitede tanıdığım dostlarım olsun bana 21 Mart günü "semeni" getirmişlerdi.
İlk defa gördüğüm bu ikram bende heyecan uyandırmıştı.
Bunun ne anlama geldiğini sorduğumda unutamadığım şu sözlerle anlatmışlardı "semeni"yi: "Asırlık Türk geleneklerinin başında gelen "semeni" adı verilen buğday, mısır ve nohut gibi bitkileri rengarenk kaplarda yetiştirip "Nevruz Bayramı"nda hediyeleşiriz, teprikleşiriz. Her yıl 21 Mart'ta kutladığımuz "Nevruz Bayramı" nı, "yeni yılın başlangıcı", "baharın müjdecisi" ve "doğa bayramı" olarak kabul ederiz.
Azerbaycanda Nevruz Bayramı denince akla ilk gelen ve Türk kültüründe "yaşam otu" olarak da adlandırılan "semeni," Nevruzun önemli sembollerinden birini olmuştur.
Azerbaycan'da nevruz kutlamaları için bir hafta önceden hazırlıklara başlarız.
Evleri ve sokakları temizleriz.
Nevruzda küsler barışır, büyükler ziyaret edilir, bugün mümkünse bütün aile bir araya gelir.
Nevruzda renkli elbiseler (kırmızı, sarı, yeşil) giyilir ve bu süre içerisinde temizliğe son derece önem verilir.
Yine nevruz etkinlikleri çerçevesinde evlerde çeşitli yiyecek ve tatlılar, çörekler ve nevruz gününe mahsus özel yemekler hazırlanır.
Yeni yıl şen ve neşeli geçsin diye gözyaşı dökülmez, hüzün duyulmaz, kin tutulmaz.
Bunların yerine şarkılar söylenir, dilekler tutulur., kutlu pınarlardan su içilir.
En yüksek dağda biten tek ağaç dilek ağacı olur.
İmkanı olan ufak kumaş parçasını bu ağacın dallarına bağlayarak dilekler tutar, düalar yapar.
Bunun için önceden saçlar, eller, ayaklar kınayla boyanır.
Allah"tan bereket, sağlık ve mutluluk vermesi için niyaz edilir."
Bir mahçubiyet duygusu içinde öğrendiğim ecdadımızın bu mübarek bayramını Türkiye'de görev yaptığım üniversitede her yıl 21 Mart'ta Nevruz programını emekli oluncaya kadar paneller düzenleyerek, şenlikler yaparak ifa etmeye çalıştım, gazetelerde makaleler yazdım, bu bayramın Türk bayramı olduğunu duyurmaya çalıştım.
Tabiat bize Nevruz'da kırmızı, al, mavi, yeşilin en anlamlısını sunuyor.
Boy boy yükselen ağaçları, yeşeren bitkileri, akan suları, canlanan hayvanları hep birliğin, dirliğin örneği olarak gösteriyor..
Gök yüzüne ışık saçan güneşin, geceleri kainatı aydınlatan ayın, gökyüzünü süsleyen yıldızların, hava, su, bitkiler, hayvanlar, kuşlar, yerde sürünen böceklerin bir insicam, bir uyum içinde tüm insanlığa nasıl hayat kaynağı olduklarına baharda yani Nevruz da daha iyi şahit oluyoruz. Bu şahadetimizi izhar etmek ve doğaya şükran borcumuzu yinelemek üzere de Nevruz" da buluşuyoruz ve doğanın yeniden canlandığına şahit oluyoruz.
Kur" an , bu manzaraya " Allah"ın boyası" diyor ve ekliyor: "Böyle bir boyayı Allah"tan başka güzel yapan var mı?"(Bakara,138)
Doğada bir olmanın, yeniden dirilmenin yaşandığı"Nevruz" gününde, ruhani bir medeniyet doğadan insana misk kokusu canlarda tüter.
Kur"an bu gerçeği şöyle ifade eder: Doğu da batı da Allah"ın. Nereye dönerseniz Allah"ın vechi oradadır."(Bakare /2: 115). Yani gördüğün her şey Hak"tan başka bir şey değil. Halkı Hak"la ve Hakk"ı halkla yeknezar / bir kılar.
İşte Nevruz halkla Hakk"ın buluştuğu gündür. Zaten Tevhit akidesi de bundan başka bir şey değildir. Hz. Ali," her ne gördümse onunla beraber Yaratanı gördüm" buyurmuştur.
Bunu anlamak için şu söze kulak verelim : " Her neye baksam, her neyi gördümse, karşımda sen varsın. Yüzündür cihanı aydınlatan ".
Yunus Emre de diyor ki:
Girem denize gark olam,
Ne elif, ne cim dal olam.
Dost bağında bülbül olam.
Güllerin derem, yürüyem.