Başta Rusya olmak üzere, Batılı Devletlerin yardımı ile 1829 tarihinde bağımsız olan Yunanistan, topraklarını Osmanlı Devleti aleyhine genişletmiş, ayrıca ele geçirdiği topraklar üzerinde yaşayan Türkleri eritmeye ve yok etmeye çalışmıştır. Osmanlı topraklarında her türlü baskıdan uzak ve rahat bir şekilde yaşayan Rumları da, toprak elde etmek için araç olarak kullanmıştır.
Osmanlının I.Dünya Savaşına katılmasıyla, başta Patrikhane olmak üzere, Hırıstıyan Karaman Rumları dışında, Ege Marmara Bölgeleri ile Karadeniz kıyılarında yaşayan Rumlar, Yunanistan ve İtilaf Devletlerinin kışkırtması ile bölücü çalışmalarına hız vermiş, işgal yıllarında da gemi azıya alarak ihanete sınır tanımamışlardır.
Mustafa Kemal’in liderliğinde başlayan Ulusal Kurtuluş savaşının başarı ile sonuçlanması, bütün hesapları altüst etmiş, Türkiye ile Yunanistan arasında bir nüfus mübadelesinin kaçınılmaz olduğu görülmüştür. Nihayet bu durum Lozan Konferansında gündeme gelmiş ve uzun tartışmalardan sonra 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında “Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi” imzalanmıştır, mübadelenin uygulandığı şehirlerden biri de Kayseri olmuştur.
Konumu gereği canlı ticaret yollarının üzerinde bulunan Kayseri, Ermeni ve Rumlarla birlikte ezici çoğunluğun Müslüman Türklerin oluşturduğu önemli ve büyük bir Osmanlı şehridir. Onsekizinci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa sanayi devrimi sonucu gelişen dünya ticaret sistemi ile bütünleşen ve ticareti diğer bölgelere taşıyan ilk Osmanlı uyrukları olan Rumlar, ekonomik bakımdan güçlenerek zenginleşmişler ve nüfusları da artmıştır. Başta ticaret olmak üzere sanat ve sanayi ile uğraşmışlar, nüfus hareketleri artmış kıyı ve kıyıya yakın yerlere yönelmişler buna karşın Kayseri ve civarında ekonomik faaliyetlerde Rumların üstünlüğü devam etmiştir. Ticaretin yanında, sıvacılık, boyacılık, kerestecilik ve taşcılık gibi yapım işlerinde de başarı kazanmışlardır.
Rumlar, diğer illerde olduğu gibi Kayseri’de yerel idarelerde temsil edilerek yönetime katılmışlar, okullar açarak çocuklarını eğitmişlerdir. 1892-1893 Kayseri Salnamesinde (Yıllık):“ İkisi zükür(erkek) ve biri ünas(kız) olmak üzere üç adet Rum Mekteb-i İbtidaiyesi(ilkokul), Zincidere kayresinde de(köy), leyli ve nihari (yatılı-gündüzlü) olarak modern bir mekteb-i İdadi(lise) bulunduğu gibi, Talas karyesinde Protestan ve Katolik okulları vardır”. Bunların dışında misyoner okullarında binlerce Rum ve ermeni talebelere Rumca ve Ermenice eğitim verilmektedir. Bunların proğramlarında Türkçe var ise de, göstermelik olup öğretmenleri Türk değildir. Okullarda bu tür çabalara ve Yunan propagandasına karşın, Rumların evlerinde ve komşuları arasında Türkçe konuştuklarını ve anadillerinin Türkçe olduğunu görüyoruz. Ayrıca, Zincidere’de bir matbaaları da vardır
Osmanlı ülkesinin genelinde olduğu gibi, Kayseri ve civarında da Rumlar, tam bir serbestlik içerisinde olmuşlardır. Yaşadıkları yerlerde kilise ve manastırlar kurarak ibadetlerini özgürce yapmışlar ve din adamı yetiştirmişlerdir.
1914 yılı resmi kaynaklarına göre, Kayseri’de 20.590 Rum bulunmaktadır. 1922 yılında yapılan bir araştırmaya göre ise, Kayseri merkezde 20.409, İncesu’da 3.695, Develi’de 2.221, Bünyan’da 1.197 olmak üzere 27.522 Rum nüfusun yaşadığı kaydedilmektedir. İdari yapılanma içerisinde, Ankara vilayetine bağlı bir Livası(sancak) olarak karşımıza çıkan Kayseri’de toplam nüfusun 222.452 olduğunu görmekteyiz.
Osmanlı Devleti’nde Rumlar nüfuslarına bakılmaksızın, devletin sahibi ve asli unsuru olan Türkler kadar hak ve hürriyetlere sahiptirler, ekonomik bakımdan ise onlardan daha fazla olanaklara vardır. Buna karşın, Patrikhane, Yunanistan ve İtilaf Devletleri Rumları, Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtarak olay çıkarmaya çalışmışlardır. Kayseri ve civarında ise ne Yunanistan’ın, ne de Patrikhanenin bu konudaki çabaları sonuç vermemiş, bölge Rumlarını kendi kötü emellerine alet edememişlerdir. Aynı erdemi Ermeniler gösterememiş, her iki tarafada derin acılar yaratan “Tehçir” olayı yaşanmıştır.
Milli Mücadele döneminde Yunan ve Patrikhane ikilisinin bütün çabalarına karşın Kayseri’de yaşayan Rumlar, Yunan ve diğer istilacılara, karşı tavır alarak kesinlikle desteklememişlerdir. Çukurova’dan Develi’ye doğru ilerleyen ve katliam ve zülüm yapan, Fransız Ordusu ve işbirlikci Ermeni çetelerine karşı çıkmışlardır. Develi civarında Ulusal örgütlenmenin başladığı günlerde, Kiske, Satı, Taşcı, Çukuryurt, Beşkardaş,ve Afşar gibi tamamı Rumlardan oluşan köyler, yönetecileri ziyaret ederek “ Bizler ölünceye kadar, Türk kardeşlerimizle ve Osmanlı idaresinde yaşamak istiyoruz” diyerek başarılarını kutlamış ve bütün olananak ve varlığımızla sizlere yardımcı olmaya hazırız demişlerdir. Ayrıca, İstanbul ‘da bulunan büyük devletlerin elçiliklerine telgrafla bu düşüncelerini iletmişlerdir.
Kayseri’deki Rumlar, işgaller ve haksızlıklar karşısında sadece tarafsız kalmakla yetinmemişler, aynı zamanda Türk Milli Mücadelesi’ni destekleyen çalışmalar yapmışlardır. 22 Temmuz 1922 tarihinde Anadolu’da Ortodostluk Sadası adlı gazete çıkartarak, Kayseri’dekiler başta olmak üzere Anadolu’daki Ortodoksların, Yunan ırkıyla ilgilerinin olmadığını, Yunanistan’nın ve İtilaf Devletlerinin haksız olduklarını, Türk Devletleri’nin idaresi altında Rumların ve Hırıstıyanların baskı ve zulüm görmediklerini, bu tür iddialerın yalan ve propaganda olduğunu cesaretle yazmışlardır.
Kayseri Rumları bununla da yetinmeyip , 21 Eylül 1922 tarihinde Türk Ortodoksları Kilise Kongre’sini toplamışlardır. Gerek kongrenin toplanmasında, gereksede Türk Ortodoks Kilisesi’nin kuruluşunda Papa Eftim büyük rol oynamıştır.
Papa Eftim (1884-1968), Kayseri’de topladığı kongrede Türk Ortodoks Patrikhanesini kurarak, Fener Patrikhanesi’nin bölücü çalışmalarını red ve protosto ederek, T.B.M.M. Hükümetine bağlı olduğunu ilan etmiştir. Papa Eftim’in bu çalışmaları sırasında Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşma gereği, Kayseri’deki Rumlar, Papa Eftim ve ailesi hariç olmak üzere, bu sözleşme gereği mübadeleye (Değişim) tabi tutulmuşlardır.
1922 yılında yapılan araştırmaya gör Kayseri İli içerisinde 27.522 Rum yaşadığını biliyoruz, 3.695’i İncesu’dan olmak üzere, bunların tamamı Yunanistan’a gönderilmişlerdir. 30 Ocak 1923 tarihli Türkiye Yunanistan arasında Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi gereği , 1923-1927 yılları arasında 7280 soydaşımızda, Kayseri’ye yerleştirilmiştir.Bunların 100 hane kadarıda İncesu’ya getirilerek boşalan Rum evlerine yerleştirildiğini görmekteyiz...
Lozan Antlaşması uyarınca Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923 tarihli “Nüfus
Mübadelesi Sözleşmesi” gereği, din temelli, iki ülke arasında büyük kitleler yer değiştirmişlerdir. Başta Kayseri olmak üzere, Orta Anadolu’da Türkçe konuşan ve başka dil bilmeyen Karamanlı adını verdiğimiz, Ortodoks Hıristiyan Türklerin gönderilmelerinin yerindeliği, bugün dahi olumlu cevaplandırılamayan sorulardan biridir.
Kayseri ve civarındaki Rumlar, kendilerinin Yunanlılarla bir ilgilerinin bulunmadığını, Türk olduklarını belirterek değişimin dışında tutulmaları gerektiğini istemişlerdir. Gerçekten isimlerine ve ünvanlarına baktığımızda çoğunun Türkçe olduğunu görüyoruz, bunlardan bazıları şunlardır: Kibarkızı oğlu, Daltaban oğlu, Armağan oğlu, Polat oğlu, Ayvaz oğlu, Bozoklu oğlu, Sinan oğlu, Kara Murat oğlu gibi ünvanların yanında, Okudeli, Şahbaz, Arslan, Sinan, Murat gibi isimler bulunmaktadır.
Kendilerinin Türk olduklarını, Türkiye’de yaşamak istediklerini söyleyen, gerçektende ne I.Dünya Savaşı sırasında, ne de milli Mücadele döneminde hiçbir taşkınlıkta ve ihanette bulunmayan Kayseri’deki Rumlar, göçten sonrada Türkiye özlemi çekmişler, büyüklerinin mezarına Anadolu’dan toprak götürmüşlerdir.
Anadolu’daki Ortodoksların Türk asıllı oldukları, sadece kendilerinin bir iddiası olmayıp bilim dünyasında da konu tartışılmaktadır. Bunların Ortodoks Türk oldukları kabul görmektedir. Bizans Devleti’nin özellikle Müslüman Araplara karşı sınırlarını korumak amacıyle, Anadolu’ya çeşitli tarihlerde, Balkanlara inen Hırıstiyanlaşmış Türkleri yerleştirdikleri bilinmektedir. Bunların hiç Yunanca bilmeyip eski ve saf Türkçe konuşmaları, İncil’in Türkçeye çevrilip, ibadet dilinin Türkçe olması, yazı dilinin Yunan harfleriyle Türkçe yapılması, kendileri için Karamanlı denilerek farklılıklarının vurgulanması bu iddiayı doğrular niteliktedir.
Türk-Yunan ahali mübadelesi, sonuç itibarı ile her iki ülkenin milli devlet oluşturma ve homojen bir toplum yaratma süreçlerinde önemli bir tarihi olaydır.
Anadolu’nun kendine özgü topluluklarından ve zenginliklerinden olan Türkçe konuşan Ortodokslar mübadele kararıyla Yunanistan’a gönderilmiştir. Çileli bir yolculuk sonrası kendilerini dilini bilmedikleri bir ülkede bürokratik sıkıntılar içinde bulmuşlardır. Özellikle ilk süreçte kendilerine uygun bir coğrafya, barınacakları bir ev ve geçinmeleri için bir iş arayışı gibi temel sorunlarla boğuşmuşlardır. Genel olarak Yunan yöneticeleri tarafından, önemsenmedikleri ve dışlandıkları anlaşılmaktadır.
Türkiye’ye gelen soydaşlarımızın tamamına yakınının tarımcı olması sebebiyle, giden Rumların, ticaret ve sanayi hayatındaki boşluğu, belirli bir dönem doldurulamamışsa da, bunlar Yunanistan’da edindikleri tarım aletleri kullanma ve sulu tarım gibi yöntemleri Türkiye’ye aktararak katkı sağlamışlardır. Uyumları daha kolay ve hızlı olmuştur. HASAN ÇİFTÇİ –HÜSEYİN ÇAVDAR