KENDİ İTİRAFLARIYLA GÜNÜMÜZ BATI MEDENİYETİNİN ÇÖKÜŞÜ
VE “YENİ BİR MEDENİYET TASAVVURU” NUN DİLE GETİRİLİŞİ
Birinci Bölüm
Süleyman KOCABAŞ
Dizi Yazımızın Büyük Önemi
İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren birçok medeniyetler doğmuş ve ölmüştür. Bunlara sebep, Kainat’ın (Evren’in) ve onun içinde, bütün varlıklara nazaran “mümtaz” bir varlık olarak yerini alan insanın, uyulması gereken kendisi ve Kainat’ın kanunlarına muhalefetten kaynaklanan haller olmuştur. İnsanın dışındaki Kainat bir “maddi ậlem” dir. İnsanın maddi ậlemle ilişkisi “birinci derecede” fizyolojik (beden) yapısıdır. “ikinci derece” de olan, fizyolojik yapısını devam ettirmek uğrunda Kainat’ ın maddi yapısına duyduğu ihtiyaçtır. “Varlıklar içinde en mümtaz varlık” dediğimiz insan yalnızca maddi alemle sınırlı değildir. Onu diğer varlıklardan “mümtaz” kılan genel anlamda bir de “akıl ve ruhu” vardır ki, biz buna “insanın manevi dünyası” diyoruz. Yani insan, maddi ve manevi yapısıyla bir “bütün” dür. Biri diğerine tercih edilemez ve ihmal edilemez. Bu, iki kanatlı kuşun tek kanadı ile uçmasını benzer ki, uçamayacağından dengesini kaybeder ve varlığı sona erer.
Bu kısa girişimizden sonra günümüz Batı medeniyetinin en başta gelen çıkmazı ve problemi, insan ve toplum hayatında “madde-mana dengesi” nin kurulamaması sonucu, kendisinden önceki medeniyetlerin çöküşünde yaşandığı gibi, kendi çöküşünde de bunların yaşanması olmuştur.
Bu haliyle, günümüzde bütün dünyayı etkisine alması sonucu, yalnızca Kıta Avrupasında değil, bütün insanlık nezdinde huzursuzluklara sebep olan günümüz Batı medeniyeti ve onun türevi - ikiz kardeşi Amerikan medeniyetinin çöküşünün, özellikle de Batılıların kendi itiraflarıyla dile getirmeleri ve ardından da bütün insanlığın kurtuluşu için “Yeni Bir Medeniyet Tasavvuru” na ihtiyaç duyulduğunun vurgulanması yazmakta olduğumuz dizi yazımızın önemini artırmaktadır. Aynı zamanda diğer bir önemi de, 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat fermanlarıyla vb da çökmekte olan bu Batı medeniyetine “dayatmacılık ve taklitçilikle” giren milletimizin de bunun etkisinde ne derece büyük buhranlar yaşadığına ve bunların ilk etkisinden olarak Osmanlı Devletinin tarihten silindiğine ve onun mirası olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ise, Batı medeniyetine girmeyi Osmanlı’ya nazaran daha ileri derecede bir “devlet ideolojisi ve politikası” haline getirmesi sonucu, girmek için can attığımız bu hastalıklı medeniyetin bütün sendromlarını bizim de yaşamaya başladığımız halde (bunları dizi yazımızın dip notlarında dile getirdik), bunlardan çıkışımızın ancak “Yeni Bir Medeniyet Tasavvuru Yapmamız” la mümkün olacağını dile getirmeye başladığımız şu günlerde bu yazımızın siz okuyucularımıza büyük faydalar sağlayacağına inanıyoruz.
Günümüz Batı medeniyetinin çöküşünün çözümlemeleri “milat başı” olarak kendisini daha erkenden 1830’lu yıllardan itibaren göstermeye başlanmış, bunun izahı 20’ inci asrın ilk yarısında zirve yapmıştır. Özellikle I. ve II. Dünya Harplerinin arifesi, içi ve ertesinin getirdiği “yıkımlar ortamı” nda yapılan değerlendirmeler, günümüz Batı medeniyetinin “en önemli çöküş olayları” göstergesi olarak literatüre girmiştir. Batılı Alexis Carrel, Spengler, Albert Schweizer vb. gibi fikir adamları ve düşünürler, Batı medeniyetinin artık iyici çökmekte olduğunu yazdıkları birçok kitaplarında en yüksek düzeyde dile getirenler olmuşlardır.
Günümüz Batı medeniyetinin çöküş sebeplerini ilk olarak dili getirmede bu üç fikir ve düşünce adamının çalışmaları bir çeşit müşahhas “başlangıç – milat başı ” teşkil etmiş, “Soğuk Savaş Dönemi” (1947 – 1990) ve sonrasında günümüz 2024’e kadar bu çöküşü dile getiren yazarların sayısı iyice artmış, neredeyse bunların kitapları bir kütüphanede bir rafın bütün gözlerini dolduracak ve aşacak kadar zenginlik kazanmıştır. Bunları, ayrı bir değerlendirmemizde ele alacağız.
Bu dizi yazımızda öncelikle Alexis Carrel’in çözümlemeleri üzerinde geniş olarak duracağız, İşte size onlardan bir demet:
Günümüz Batı Medeniyetinin Çöküşünün Ana Problemi: “Madde –Mana Dengesi” ni Kuramaması
Kainat veya Evren’in yaratıcısı Allah, yaratıklarından yaşayabilmesi için “Dünya” yı insanın ikametgahı olacak şartlarda yaratmış ve onu diğer yarattığı bütün canlı varlıklardan üstün kılmıştır. İnsanın vücuduna inhisar eden “maddi varlığı veya dünyası” hayvanlarla aynı olup, buna “insanın fizyolojisi” denilmektedir. Bazı felsefi görüşlere göre, “İnsan hayvandır” derken bu kastedilmiştir. İnsanı tarif için bu yetmez. Allah tarafından insanlara hayvanlardan farklı olarak bir de “akıl ve ruh” verilmiştir ki, bunlar, insanın manevi varlığı veya dünyasının ana unsurlarıdır. Bu haliyle insanı tarif için bazı felsefi görüşlere göre “İnsan düşünen hayvandır” denilmiştir.
Hayvanların, korunma, beslenme ve neslini devam ettirmek için düşünme ve akılları olmayıp, adına, saat gibi kurgulanmış hiç değişmeyen “sevk – i tabileri” veya “içgüdüleri” denilen halleri vardır. Bu haliyle onların “manevi varlığı” yoktur.
Anlattıklarımız bütün bunların ışığında insanı topyekun veya genel tarifinden olarak “İnsan, maddi ve manevi varlığıyla bir bütün varlıktır” şeklinde de tarif edilebilir. İnsanın “maddi varlığı ve dünyası” denilince genelde fizyolojik bedeninin korunması, beslenmesi ve neslini devam ettirmesi akla gelir. Bu haliyle insanlar hayvanlar benzeridir. “Manevi varlığı ve dünyası” nı ise,“akıl ve ruhun kullanımından” kaynaklan genelde “din, ahlak ve estetik” üçlüsü meydana getirir.
“Sağlıklı, mutlu ve barış içinde yaşayan insan veya insanlar toplumu” derken de insanın hayatına hakim iki varlık unsuru maddi ve manevi yapılanması arasında bir dengenin kurulması ve birinin diğeri aleyhine ihmal edilmemesi veya yok sayılmaması gerektiği üzerinde durulmuştur. Bunlarından birini ihmal eden ve özellikle de medeniyet çeşitleri yapılanmasında maddi dünyayı ön plana çıkaran ve manevi dünyayı kısmen veya tamamen ihmal eden medeniyetlerin, “medeniyet krizleri veya buhranları” içine düşerek çöktükleri, yok oldukları üzerinde durulmuştur. Bu haliyle bu süreçte yaşayarak çöken iki medeniyet örneği ileride daha detaylı olarak göreceğimiz üzere Eski Yunan ve Eski Roma medeniyetleri olmuştur. Genelde kıta Avrupasına inhisar eden bu iki çöküş oluşumunun ardından bu sefer de “üçüncü bir çöküş oluşumu” olarak, halen içinde yaşamakta olduğumuz “ Avrupa – Batı Medeniyeti” gelmiştir ki, bunun da kendisinden önce çöken iki medeniyet gibi esasta ve genel hatlarıyla hep dile getirilen insan ve toplumun yaşayışında “maddi –manevi dengenin kurulamaması”, “Maddecilik” veya “Materyalizm” adı altında her işte insanın yalnızca maddi varlığının esas alınması, ihtiyaçlarının bununla sınırlı kaldığı üzerinde durulmuş bu cümleden olarak Carrel, günümüz Batı Medeniyetinin çöküşünü incelerken genelde hep bunu dile getirmiştir. Bu görüşlerine bir başlangıç olarak yazdıklarından, dizi yazımızın ikinci bölümde bahsedeceğiz. 22 Eylül 2024
Birinci Bölümün Sonu