Niyete bağlı olarak yapılan, sonsuz sevap içeren bizleri yoktan vareden yüce yaratıcıya yakın kılan niyete bağlı olarak yapılan özel taate ibadet denmektedir din terminolojisinde. Taat ise, niyete bağlı olsun olmasın, kimin için yapıldığı bilinsin bilinmesin yapılması sevap olan ameli işlemektir. Kurbet yani Allaha yakın kılan niyete bağlı
olmasa bile yapılması sevap olan, kime yapıldığını bilerek vacibül vücuda yaklaşmak niyetiyle/ tanıyarak/ bilerek yapmaktır. Burdan şunu anlıyoruz “Her ibadet Allaha bir yakınlık ve her yakınlık da itaattir.
Namaz kılmak, zekat vermek, Oruç tutmak, Hacca gitmek, Allah yolunca cihad etmek gibi yapılmasında niyet şart olan ameller hem ibadet hem taat hem kurbiyettir. Demek ki şeri ibadet, insanın ruhen, cismen , zahiren, batınen bütün varlığıyla yalnız yüce Allaha CC yapılan bilinçli/şuurlu bir taat ve yakınlıktır (Fahreddin Razi .. Mefatihül Gayb’ den) Şeri ibadet budur ama niyetini bozmadığın sürece yaşadığımız hayatın yekünü bir ibadettir.
TESBİH
Bununla ilgili olarak Nur Suresi 41. Ayeti kerimesinde “ GÖRMEDİN Mİ, GÖKLERDE VE YERDEKİLER VE HAVADA KANATLARINI ÇIRPA ÇIRPA UÇAN KUŞLAR, HAKİKATTE HEP ALLAHI cc TESBİH EDİYORLAR. HER BİRİ DUASINI VE TESBİHİNİ İYİCE BİLMEKTEDİR. ALLAH, NE YAPARLARSA HAKKIYLA BİLENDİR.” İsra 44 üncü ayeti celilesinde de “YEDİ GÖK, ARZ VE BUNLARIN İÇİNDE BULUNANLAR, O’NU TESBİH EDERLER. O’NU ÖVGÜYLE TESBİH ETMEYEN HİÇBİR ŞEY YOKTUR, AMA SİZ ONLARIN TESBİHLERİNİ ANLAMAZSINIZ.” Buyuruluyor. Kainatın/ varlığın ibadet etme faaliyetlerinden bahseden ayetler, bu faaliyet için daha çok tesbih tabirini kullanıyorlar.
Rağıp El Isfahani kelimeyi şöyle açıklar: “Tesbih sözünün kökü olan sebh, suda ya da havada süratle seyretmek demektir. Fezada yıldızların seyri için kullanılması da buradan gelir… İbadette sürat manasında kullanılmıştır. Tesbih, kavli, fiili ve niyete bağlı olan her çeşit ibadet için bir alem -alamet, özel isim- olarak kullanılmıştır. Kuran da, varlıkların bizim farkedemediğimiz bir biçimde Allahı tesbih ve ona secde ettikleriyle ilgili pek çok ayet vardır. Eşyanın tümü ona secde etmektedir”
Kuranı Kerim Fussilet 11. Ve Ra’d suresi 15. Ayeti kerimelerinde kainatın bu gizli tesbihatına -kerhi ibadet olarak tesmiye etmektedir. İnsan da kainat/ varlık bütününün bir cüzü/ parçası olarak bu ibadetin içindedir. Yalnız insan, diğer varlıkları aşan ve yüce yaratıcıya bağlı bir sonsuzluk tohumunu da içinde ihtiva ettiğinden , onun bir tür iradeye dayalı/ şuurlu/ bilinçli amel ve ibadet sergilemesi beklenir/ istenir. Kuranı kerim buna TAV’İ yani iradi – isteyerek yapılan ve ihtiyari ibadet demektedir. Büyük alim Şatıbi bu hakikate şöyle anlam verir: “Dinin gönderilişinden maksat, insanı zorunlu kulluktan hür iradeye dayalı ibadete yükseltmektir.” İşte bu şeri terminolojideki ibadetin karşılığı olur.
VE AMEL İ SALİH
Ameli salih, yani sahih ve kabul amel Kuranı Kerim tarafından, insanın ihtiyari, içten gelen muhabbetle istekle yaptığı ibadet, taat ve Allaha CC yakınlığı içine alan bir kavram olarak kullanılmaktadır. Lisanül Arap isimli lügatında İbnül Manzur “ Ameli salih, kabul amel yüce dinimizin emir buyurduğu, yapılması olmazsa olmaz dediği ilahi buyruklar ile Peygamberimizin tavsiye ettiği, iyi, doğru, faydalı ve sevap kazandıracak amellerdir” diyor.
Üstadların üstadı, tefsirin üstadı merhum Elmalılı, tarihteki diğer kendisinden önceki müfessirlerin ameli salih izahlarını şu şekilde özetlemektedir. “Ameli salih, Allaha ve ahirete imanın gereğine göre ve Allahın indirdiği ve gönderdiği ilahi delillere, hükümlere, haber vermeye ve inşaya uygun olarak tam samimiyet ve ihlaslı niyetle Allahın hoşnut olacağı güzel amelleri yapmaktır.
Sevgili okuyucu !
Amel i salih salt fiziki/ bedeni hal ve hareketler değildir. Ruhi ve kalbi (tefekkür/ düşünsel) faaliyet hatta fiziki faaliyetten önce tam ameldir/ niyettir. Efendimize S.A.V. “Hangi amel efdaldir ya Resulallah?” diye sorulmuş, o da “Allaha ve Resülüne iman etmektir” buyurmuştur Sahihi Buharideki bir hadisi şerifinde. İman kavramındaki gibi, takva, şükür, sabır vs… kalbi fiilleri de amel i salih olarak mütalaa etmek yanlış değildir. Büyük alim Fahreddin i Razinin de kaydettiği gibi, “şükür kalp amellerindendir ve kalp amelleri (kalbi fiiller) diğer vücut azalarının fiillerinden efdaldir” Alusi Ruhul Maarifinde “ Allahı zikretmek, en faziletli ameldir” buyurmuştur. Buradan hareketle İslam alimleri kulun amellerini üçe ayırmışlardır. Bunlar:
Kalbinj ameli, kulun fikri, inancı ve tasdiki/ akaidi.
Dilin ameli, yani kulun zikri ve getirdiği kelime i şehadeti
Azaların ameli, kulun taati ve ibadeti, şeklinde sıralamaktadır
Amelleri, bedeni ve nefsi şeklinde ikiye ayıran ulema olduğu gibi, kalbi, bedeni, ve mali olarak üçe ayırır Elmalılı merhum Hak Dininde. Allah CC bu amelleri, günün yirmidört saatine, değişik hikmetlerle, vakitli olarak ve bir tek vakte bağlı olmayan, şeklinde iki grup halinde dağıtmış mükellef kılmıştır.
Halid b. Ma’dan “Gece ve gündüz ne zaman Allahın rahmet kapısı açılırsa, hemen değerlendirmek için acele edin; çünkü o kapının ne zaman kapanacağı bilinmez” buyururken Hasan ı Basri K.S. “ RAHMANIN KULLARI Kİ, YERYÜZÜNDE MÜTEVAZİ OLARAK YÜRÜRLER, CAHİLLER KENDİLERİNE LAF ATARSA “SELAM” DERLER. ONLAR Kİ GECELERİNİ SECDE EDEREK ONUN HUZURUNDA AYAKTA KAİM OLARAK GEÇİRİRLER” Furkan 63 ve 64. Ayetlerini okuyunca, “ Birinci ayet onların gündüz içinde bulundukları hallerini, ikinci ayet ise gece boyunca sergiledikleri tavrı göstermektedir” buyurmaktadır Ruhul Meani yazarı Alusi hazretleri.