“Kadeflaha men tezekkavezekersmerabbihifasalla—Sakınan kurtulmuştur K.Kerim”
Antakya’da bir hamal dükkanın kapısına zücaciye eşyasını getirir ve alim olan işverenine sorar yeni malları ne yapacağım efendim?… Alim—“Evladım zücaciyeyi siyasetle kaldır, siyasetle taşı ve siyasetle dükkandaki yerlerine yerleştir. Hiçbir şey anlamayan hamal öylece baka kalır. Alim olan dükkan sahibinin yanındaki diğer bir alim devreye girer ve usta ! Kırmadan kaldır, kırmadan taşı ve kırmadan tezgaha yerleştir.”diyor der ve anlaşılmasını sağlar…
Bu hayati anekdotu imamlık yaptığım ve amirim olan saygıdeğer Nurullah Hocam anlatmıştı 20—25 yıl evvel.. Zeka ve kabiliyet gerektiren bu kadar önemli bir vurguyu şimdiye kadar hafızam nasıl korudu ben de taaccüp ettim.. Ama ibret almak ve hayatı kırmadan dökmeden yaşamak ve onurlu bir maziyi arkalarında bırakmak isteyen herkese lazım olan ve hoca efendi gibi bir dehadan sudur eden kolay ulaşamayacağımız ehemmiyette bir vurgu. Hayatta yapmış olduğumuz ne olursa olsun, imamlık, öğretmenlik işçilik işverenlik Allah CC bizi hangi statüde istihdam ederse etsin “KIRMAMA”yı bilmek onu becerebilecek kıvamda kendimizi yetiştirmek lazım arkadaşlar demişti bir aybaşı toplantısında hocam.
İşte o ilim ve yöneticilik dehası hocamın İlimYayma Cemiyetindeki ramazanın son konferansını siz değerli okuyucularım için izlemiş ve hep beraber yararlanıp yararlandırmkistemişdim…İhsan Görücü yaşadıkça ve eli kalem tuttukça ilahiyatın ve müftülüklerimizin değerli alimleriyle okuyucusunu buluşturmayı kendisine vazife addedecektir Allah’ın izniyle.. Konferansa geçelim….
KABUL OLUP OLMADIĞININ PARAMETRELERİ
Ramazanı şerifin bize vermek istedikleri ile bizim ondan almak istediklerimize kısaca değinmek istiyorum… Her mümin ibadetlerinin akibetini merak eder doğal olarak. 16 saat aç susuz duruyoruz. İsteklerimize gem vuruyoruz. Acaba bu zor şartlarda tuttuğumuz oruçlar kabul mu değil mi diye merak ediyoruz. Merak etmeden durmak mümkün değil. Neticesini de bilemeyiz ama kabul olup olmadığının emarelerine ulaşabiliriz.
İbadetlerin yapılmasının dünyevi ve uhrevi olarak bizi ulaştırmasını istediğimiz hedefleri vardır. İbadetin niçin yapıldığının bilincinde olan ve bu şekilde ifa edilenler elbette takva makamına ulaşacaktır. Kimilerinin kıldığı namaz jimnastik özelliğinde kalırken öbürünün kıldığı namaz kendisini melekiyete yükseltir. Çünkü namaz ihlasla kılınırsa arsızlık ve kötülüklerden alıkor. Bu neticeyi vermiyorsa yani hem namaz kılıyor hem kötülüklere devam ediliyorsa o yapılan şeyin namazlığı o kadardır. Kabul olunmama tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Keza birilerinin tuttuğu oruç sadece perhiz olurken öbür müslümanın tuttuğu oruç ittika/takvaya libasıyla takva hasletiyle bezenmesine muttakilerden olmasına vesile olmaktadır. Peki tutmuş olduğumuz oruçların kabulunün emaresi nedir diyecek olursak bu kişinin kendisine bakması gerekiyor.
Ramazanı şeriften evvelki Ahmet’le ramazanı şeriften sonraki Ahmet arasında bir fark var mı.. Ramazanı şeriften evvelki Ayşe’yle ramazanı şeriften sonraki Ayşe arasında bir fark var mı? Diyelim ki Ramazanı şeriften evvelki Ahmet namaz kılmıyordu. Ramazanı şerifte orucu tuttu, camilere gitti, vazü nasihatler dinledi sohbetlere katıldı ve namazın dindeki önemini anladı ve geçmişine tevbe istiğfar eyledi ve ya rabbi beni kazasına muktedir eyle dedi, bundan sonra bayram yaptı.
Ahmedi ramazandan sonra yine camide görüyoruz evinde seccadesinin başında görüyoruz namazını terk etmiyor Ahmet. Demek ki Ahmet büyük bir hatadan ramazan vesilesiyle kurtulmuş. Bir farzı terk ediyordu farzın edasına başlamış. Oruçtan müteessir olmuş orucun tesirini kendi nefsinde göstermiş. Orucun kabulüne işarettir bu saydığımız emareler.
Diyelim ki oruçtan evvel içkiye müptela olan bir kişi ramazanda tövbe istiğfar eyledi, ramazanı şeriften sonra artık o günahtan uzak durmaya başladı, ağzına koymuyor, tevbe ettim diyor ve namazını kılıyor ibadetlerini ifa ediyor demek ramazan tesir etmiş boşa aç durmamış. Tuttuğu oruç hakikaten kabule karin olmuş. Tesirini dünyada kendinde göstermiş. Dünyada tesirini gösteren şey ahrette elbette gösterecek, neticesi ve sevabı mutlaka alınacaktır.
Ara sıra yalan söyleyen birisi ramazanı şerifte, yalan söylemenin ne kadar büyük bir kul hakkı ve haksızlığa sebep olduğunu zulüm olduğunu anlamış, artık bundan sonra ben yalan söylemeyeceğim demiş, söylediklerinden dolayı da tevbe istiğfar eylemiş, yalan dolayısıyla hakkı geçenler varsa onlardan hakkını helal etmesini istemiş ve gücünün yettiği kadar haklarını vermiş ve bundan sonra artık ben yalan söylemeyeceğim diye Cenab ı Hakka söz vermiş. Demek ki tuttuğu orucu hakikaten Allah için tutmuş ve hakkıyla tesirini gösterip kabul olmuştur inşaallahurrahman. Emaresi ise dediğmiz şekilde belli olmuştur.
Ramazanı şeriften evvel islama uygun şekilde giyinmeyen kuşanmayan Ayşe/fatıma ramazanı şerifte okuduğu kitaplardan dinlediği vaaz ve nasihatlardan etkilenerek artık tesettürün önemini anlamış dinin bir farzı olduğuna hakkıyla inanmış ve bundan sonra edep ve haya timsali bir kıyafette tebellür etmiştir. Anlaşılmıştır ki Ayşe/Fatıma hanımefendinin tuttuğu ramazan orucu kabule karin olmuş ve kendisinde tesirini göstermiş. Tutmuş olduğu orucun kabulünün işareti kendisinde tecelli eylemiştir. DİN DÜNYA HAYATINI NİZAMA KOYMAK İÇİNDİR
Aziz Kardeşlerimiz! Her şey böyledir. Namaz da böyledir, oruç da böyledir, hac da böyledir. Eğer ibadetlerimizin dünyevi neticesi izah ettiğimiz şekilde tecelli ettiyse uhrevi neticesi de elbette tecelli edecek mükafatını görceğiz. Eğer ibadetlerimizin dünyevi neticesi yukarıda örneğini verdiğimiz şekilde tahakkuk etmemişse uhrevi ecrinden de mahrum kalacağımız bir gerçektir. Din dünya içindir dünya hayatını nizama koymak içindir. Ahireti düzene koymak için değildir. Dünya hayatını sahih din ile doğru ve adaletli şekilde düzene koyanlar ahiret saadetini de peşinen kazanmışlar, cennet hayatını hak etmişlerdir. Cenab ı Hak bizleri onlardan eylesin inşallah.
Aziz Kardeşlerim! Ramazanı şeriften öğrendiklerimizi, ramazanı şerifle kısa bir sohbet yaparak hatırlamaya çalışalım..”Ey gufran ayı ramazanı şerif! Beraberliğimiz 29 gün sürdü. Ama sen bize çok güzel şeyler öğrettin…Öğretmekle kalmadın, aynı zamanda eğittin. Biz de sayende bu iyiliklere ve mutluluklara alışmanın/ ulaşmanın zaferini bayram yaparak kutlayacağız inşallah yani bayram edeceğiz. Çünkü seni bize lütfeden rabbimiz Hz. Yusuf’un diliyle”Rabbim ilim ve anlayışımı arttır, beni iyi kullarının arasına kat”diye yalvarmamızı dilerken seni bize tanıtan peygamberimizde ilmimi arttırıp da bir iyilik yapmadığım gün beni için uğurlu bir gün değil onun için sevinmemeliyim”diyor. Biz “İki günü –iyilik yapmada ve faydalıyı öğrenmeden yoksun olarak- müsavi olan ziyandadır diyen bir peygamberin ümmetiyiz.
İNSANLIĞIMIZIN VE MÜSLÜMANLIĞIMIZIN EN
YÜKSEK PAYESİNE SENDE VARDIK EY RAMAZAN
Biz bayram edeceğiz çünkü çok şey kazandık .
Ey mübarek ramazan sayende neler öğrenmedik ki…Ne manevi, ülvi zevkler tatmadık ki sayende insanlığımızın ve müslümanlığımızın en yüksek payesine sende vardık. En ulvi hazzını sende duyduk..İnsanı sefalete mahkum eden mide ve şehvet zincirini seninle kırdık. Ekmeğin sahibi dururken ekmeğe, şehvetin haliki dururken şehvete kölelik edelim mi hiç? Kulluğun sadece haramlardan el çekmekle değil, rabbimin helal kıldığı şeylerden de kendi irade ve isteğimle feragat etmekle olgunlaşacağını senden öğrendim ey mübarek ramazan..
Arzu ve ihtiyaç içindeyken rabbimin helal olan Huri’sinden uzaklaşan, tuba ağacından yemeyen mümin zakkumlardan nasıl yer? Zebanilere nasıl yaklaşır? Hiçbir maddi engel yokken hakkından ve helalinden vazgeçen mümin hak ve helal olmayan şeylere tenezzül eder mi hiç? Hele şu sıcak ve uzun günlerde bize biz damla suyun ve bir dilim ekmeğin ne kadar büyük nimet olduğunun farkına senin sayende vardık ey mübarek ramazan. Sayısız nimetler karşısında ne de az şükrediyor muşuz meğer. Bizim namusumuzu koruyan ve bize itminan veren ve sayesinde huzur bulduğumuz eşlerimizin değerini daha iyi anladık.
Aile saadetinin en ülvisini seninle tattık. Gıyaplarında ve uzun süreli ayrılıklarında sabır ve sadakatı senden öğrenenler ihanet için fırsat kollar ve bahane mi bulur. İftar anı gelmeden helale uzanmayan el, haramın duvarlarını nasıl yıkabilir. İffetsiz, ahlaksız, hadsiz ve hudutsuz nasıl yaşayabilir? Seher vaktinin feyzini, sahurun bereketini,cemaatin rahmetini, duanın icabetini, tevbenin kabulünü sende bulan, kulluğun zevkine sende varan nefis seher vakitlerinde gaflete dalar mı hiç..?