İslam tarihinde ayet ve hadislerin yorum ve rivayet farklılıklarından kaynaklanan sebeplerle ortaya çıkmış fırkalar/ klikler mevcuttur. Grupların bazıları siyasi, bir kısmı ise “Kelami/ felsefik -mezhepsel” dir.
Söylemlerinin temelini siyasetin oluşturduğu mezheplerin başında “Şia” gelmektedir. Şia mezhepleri içerisinde günümüze gelen, en meşhur fırka “ İsnaAşeriyye el-İmamiyye” diye bilinen “12 İmamcılar” fırkasıdır.
Bunlara kelam kitaplarında “Caferiler- Caferiyye” denmektedir.Caferiyye, özünde siyasi talepler içeren bir fırka olmakla beraber tarihi süreçte kendine has inanç, ibadet, ahkam ve ahlakiyat sistemleri geliştirmiştir.
Bu mezheplere sapık ya da dinden çıkmış kafir gözüyle bakmıyor dinler ve mezhepler tarihi uleması.
Rivayet farklılıkları ile rivayetleri değişik yorumlama tarzlarıdır bize aykırı ya da farklı gelme sebepleri. Belli bir yere kadar ehli sünnetle beraberdirler lakin belli bir noktadan sonra ciddi/ önemli farklılıklar göstermektedir.
Mezhebin iç disiplinini-düşünce, davranış tarzını rivayet kültürü oluşturmaktadır. Şia düşünce sistemi kendisini hadis geleneğinin içinde konumlandırmıştır.
Hadis alanı ise; kelam, tefsir, fıkıh, siyaset ve ahlakiyat alanlarını önemli ölçüde denetim altında tutmaktadır.
Bu meyanda Şia ile Ehli Sünnet arasında önemli ihtilaf konusununu “Takiyye Fıkhı” oluşturmaktadır.
Bu fıkhın özünü de İmamlarından aktarılan rivayetler belirlemektedir.
Bu ekolün imamlarından takiyyenin muhtevasıyla ilgili olarak nakledilen rivayetler sadece Şia’yı diğer ekollerden ayrıştırmamakta, aynı zamanda hadis literatürü içerisinde gayet sorunlu bir alanı da inşa etmektedir.
ŞİA YA GÖRE İMAMLARININ GÜNAH İŞLEMESİ MÜMKÜN DEĞİL.
Şia’cıların günah işlemesi mümkün değil dedikleri İmamlarından aynı fıkhi meselelerde birbirine zıt sözler ve ameller-davranışlar sadır olmaktadır.
Bu hem rivayetleri nakleden raviler hakkında hem de hadis literatürü-lügatı itibariyledir.
Bu çelişkiler de hadis literatürü ve Şia uleması tarafından İmamların takiyye yapıyor olmasına bağlanıyor.
Saydığımız nedenlerle Şia imamları din takdimi ve tebliğinde takiyye yaparak bu tasarruflarıyla ilahi mesajı bulanıklaştırmaktadırlar.
Takiyye meselesi artık sadece fıkhi bir konu olmaktan çıkmış, Şia ekölünü hem diğer fırkalardan ayrıştıran, hem rivayet kültürünü sorunlu bir zemine çeken, hem deintisapçılarına bir davranış kodu- yöntemi- sistemi olarak zikredilentakiyye , mezhep içinde ittifak edilmiş baş meseledir.
TAKİYYE KURAN TEMELLİDİR.
Konu yani takiyye İslami fırkaların hepsinin onayladığı, kabul görmüş üssül esası Kuranı Kerimde bulunan ahkamlardan birisidir.
Bununla beraber İslami fırkaların takiyye hakkında geniş kapsamlı, her yönüyle hemfikir olduklarını söylemek pek mümkün değildir.
Mezhepler, takıyyenin sınırları, nerede başlayıp nerede bittiği, hangi şartlarda caiz, hangi şartlarda caiz olmadığı, kafirlere karşı şartlar oluştuğunda uygulanabilecek bu müsaadenin Müslümanlara karşı da uygulanıp uygulanamayacağı gibi konularda ihtilafa düşmüşlerdir.
Bu nedenletakiyyeninİslamdaki yerinin genel çerçevesini çizmek o kadar kolay değildir.
Ali İmran Suresi 28. Ayeti Kerimesi: “Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kafirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah C.C. kendisine karşı gelmekten sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah’adır.
İhtiyat tedbiri almak, korunmak, tehlikelere karşı gizlenmek zarar verme ihtimali olan kafirlerin karşısında dini, canı, malı, ırzı tehlike karşısında olan Müslümanların, söz konusu tehlikedenkendilerini korumak ve zarara uğramamak için imanlarını gizlemeleri, gerekirse imanlarının aksini söylemeleri ve hatta putları hayırla yadetmek durumuna cevaz veren fetvayı- ruhsatı ifade eder takiyye. Bu fıkhi hükmün temel dayanağını ise yukarıda zikredilen Ali İmran Suresi 28. Ayeti ve benzeri diğer ayeti kerimeler Nahl 106. Ayeti gibi ayatler ve onların nüzül-iniş sebepleri teşkil etmektedirler.