Hayatımız yaratıldı ve gece gündüz mekiği ile dokundu. İstediğimiz şekilde kullanılmak üzere kulun hizmetine sunuldu. Nasıl kullanılacağı da vahyi ilahi ile tebliğ edildi. Gösterilen ilahi istikamette isti’mal edildiğinde sınırlı/ fani bir dünya hayatında sınırsız/ ebedi bir ahiret hayatını kazanmak mümkün olacak inşaallah.
Yüce İslamın ruhani/manevi yönüne odaklanan,ilahi emir ve yasakları derinlemesine öğrenmeye ve yaşamaya odaklanan ehli tasavvuf üç şeyi temel ilke edinmişlerdir tasavvuf tarihi boyunca. 1-Kılleti taam(az yemek) 2-Kılleti kelam(az konuşmak) 3-Kılleti menam(az uyuma). Ömrün yarısı olan gece doğal olarak uyku içindir. Din uluları uyku için olan geceye derin anlamlar, rızayı ilahiye erdirecek çalışmalar yaparak çok çok sevap çalışmalar sığdırmışlar, sadece uyuyarak geçirmemişlerdir.
Gecelerin zahiri durgunluğu/sükuneti kulu aldatmamalı diyor sufi önderleri.Bu sukunette büyük gerilimler, potansiyeller keşfetmişlerdir. Cahiliyesini atamamış insanlar için geceler, bir sis, bir duman gibi adeta insanların üzerine çökmüş, bunaltan, boğan zulmetten/karanlıktan başka şey değildir gece hayatı. Değişik açıdan düşünen zümre için de yeryüzünde durup yıldızları, mehtabı seyrediyor gibi iç açıcı, coşku dolu sanki cennetin koridorlarında yürümek olarak heyecan verici buluyorlar. Bakış açıları farklı farklıdır. İnsanlar gibi düşünceler de değişiktir.
Düşünürüne göre, yaşamanın temel musikisi gecelerde bestelenir, söylenir, hüzünlü saatlerde duygu tonajını yüklenir. Karanlığın ışığı sardığı zamanlardaki en duygusal manzaralardan, bu manzaraların meydana getirdiği hayalleşmiş şekillerden doğar hayatın temel musikisi.
Karamsarlar ise onda/gecede, sadece karanlık gördü/buldu, kapkaranlık da düşündü; karanlığa/geceye yenildi ve hükmen mağlup olup elendi. Bazıları duyup dinleyeceği sesleri, görüp seyredeceği manzaraları bir tarafa bırakıp, dikenler arasında saksağan sesleriyle manzaraları bir tarafa bırakıp dikenler arasında saksağan sesleriyle meşgül ola ola ömrünü tüketti. Zıddına bazıları ise gecenin o derin aynı zamanda gizemli/mahrem fısıltılarıyla ruhunun derinliklerine, kalbine seslenmesini, bütün ruhlara hitap etmesini, varolan insani hisleri ezeli olan yüce Allahın C.C. o sonsuz muhabbetli ilahi mesajlarıyla uyarmasını bildi ve gecesini adeta cenneti alanın gündüzlerine çevirdiler.
UYANIK/DUYARLI RUHLAR
Gece kelimesini 114 kez kullanan Kuran ı Kerim bizzat kendisinin insanlık dünyasına gece inmeye başladığını haber veriyor: Duhan Suresi 2 ve 3. ayeti kerimelerinde "APAÇIK KİTABA ANDOLSUN Kİ, BİZ ONU MÜBAREK BİR GECEDE İNDİRDİK"Buyuruluyor. Ayrıca gecenin, Allah yolcularıyla ilgisi bakımından taşıdığı erdirici değeri, mucize uslubuyla şöyle anlatılıyor: "GERÇEK ŞU Kİ, GECE FAALİYETE GİREN BENLİK HEM UYGUNLUK YÖNÜNDEN DAHA GÜÇLÜ HEM SÖZ VE OKUYUŞ YÖNÜNDEN DAHA SAĞLAMDIR (Müzzemmil Suresi 6)
Varlığı ve ondaki ilahi gizemi duyup hissetmek, ona ait güzel ses ve ahenkli manzaraların göz ve gönülleri fethedip ruhlarına nüfuz etmesine işlemesine, eşyayı tanıyıp bütünleşmesine, kalbi selimiyle herşeyi araştırmaya ve algılamaya bağlıdır.Bu duyarlı ruhlar, şırıl şırıl akan çaydan tatlı tatlı esen yele, yağan yağmurdan hışırdayan ağaç yapraklarına kadar, gözlerin içine giren minik ışık sızmalarından semavatın derinliklerindeki dev ışık kaynaklarına dek, herşeyi derin bir aşartırmacılıkla/merakla takip ederek varlığın ifade ettiği manaları kavramaya uğraşır. Elde ettiği mucizevi hakikatleri vicdanın aydınlık ikliminde yorumlayarak manevi yolda yeni yeni düşünce kulvarlarına değişik dünyalara uyanarak cennet zevklerine denk tatminlere ulaşır.
Kendini aşmış ruhlar için külliyen varlık, manalarla, hislerle taşmıştır. Söyleyen, anlatan, coşturan bir sihirli lisan olduğundan, gece olmuş, gündüz olmuş, karanlık olmuş, aydınlık olmuş farketmemektedir. Gündüzün güneşini kaybetmiş sayılırlar gece olunca lakin ona mukabil ruhlarına açılan gece pencerelerinden kendilerine şefkatli tebessümler eden, ümitle göz kırpan milyonlarca yıldızla tanışma fırsatını bulurlar. Gece olduktan sonra artık onlara göre, tavanı, tabanıinançtan, sevgiden ila ahirihi ruhani zevklerden meydana gelen geceler ve onlardan fışkıran sesler, soluklar, şöyle böyle sezilen hal ve hareketler, düşündüren sessizlikler hepsi de munis, o kadar ruha işliyorlar ki, insan bu zevkli lahzayı bir ömür boyu yaşasa dahi manevi hazzına doyamaz doğal olarak.
GECE, DÜNYAYI KARARTIRKEN İÇİMİZDEKİ DUYGU VE DÜŞÜNCE IŞIKLARINI YAKAR
"GECENİN ÜÇTE İKİSİ GEÇİP DE SON ÜÇTE BİRİ KALDIĞINDA RABBİMİZ HER GECE DÜNYA SEMASINA İNEREK BUYURUR Kİ:"HANİ BANA KİM DUA EDER Kİ, ONUN DUASINI KABUL EDEYİM! BENDEN KİM İSTEKTE BULUNUR Kİ, DİLEDİĞİNİ VEREYİM! BENDEN KİM MAĞFİRET DİLER Kİ, ONA MAĞFİRET EDEYİM"(Buhari...Teheccüd)
Dünyayı karartarak his alanımızı, dolayısıyla kalbe giden kuvvetimizi arttırdığı için Allah dostları sufiler, tabii bir buluşma/halvet olarak tarif ettikleri geceye ve gecelerin ihyasına büyük anlamlar yüklemişlerdir. İbn i Arabi hazretleri Fütühatında, İbrahim Hakkı Marifetnamesinde, Yunus Emre Divan'da, Mevlana ise Rubailer ve Divan ı Kebir de geceleri uzun uzun konu edinirler. Aslında geceyi sevmeyen mutasavvıf yoktur doğal olarak.
Mevlana Rubailerinde"Geceleri yürü, çünkü gece sana sırlar yolunu gösterir. Zira gece, yabancı gözlerden gizlenmiştir. Gönül aşka, gözler uykuya dalınca sabaha kadar sevgilimizin güzelliği ile karşı karşıya geliriz" diyor. Ve devamla Divan ı Kebir' de:
"Geceleyin ruhlar makamlarına çıkar, gayelerine ulaşırlar.Gecenin kadrini bilip anlayan kişi, gündüz gibi aydın bir gönül elde eder. Mustafa gibi, karanlık gecede nur aramaya koyul" şeklinde geceyle ilgili dizelerine devam ediyor.
İbrahim Hakkı Hazreteleri de Marifetnamesinde şiiriyle vurgu yapıyor:
Dil-gönül- beyt i hüdadır anı pak eyle sivadan
Kasrına nüzül eyler ol Sultan gecelerde
Az ye, az uyu, hayrete var, fani ol andan
Bul can ı beka ol ana mihman gecelerde.
Rabbimiz anı anına hakkını vererek yaşayan hakikat ehilleri mertebesine erdirsin, hem dünya işlerinde hem dini dünyamızda yardımcımız olsun.