Özal fıkrasıdır. Milletvekili Beşer Baydar Aralık 1988 de Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken Meclis kürsüsüne çıkıyor, bir fıkra anlatıyor ve başka hiçbir şey konuşmadan iniyor diyor Emin Çölaşan “Turgut Nereden Koşuyor” kitabında.
“Özal Amerikada Ronald Reagen ile görüşürken, birbirlerine ülkelerinin gerçekleştirdiği büyük başarıları anlatmaya-karşılıklı sıkmaya başlıyorlar. R. Reagan yeni bir teknoloji geliştirdiklerini ve bu yöntemle ölüleri diriltebildiklerini anlatıyor… Özal da altta kalmamak için Türk atletlerin 100 metreyi beş saniyenin altında koşabildiklerini söylüyor. Reagen son derece şaşırıyor ve bu muazzam rekor karşısında susuyor.
Bir süre sonra Reagen Türkiye’ye gelmeye karar veriyor. Reagan’ın bu kararı kendisine iletildiğinde, Özal telaşa kapılıyor. Danışmanı Özal’a bu telaşının nedenini sorunca Başbakan daha önce Reagan’la yaptığı konuşmayı anlatıyor ve diyor ki:
-Ya şimdi bu rekorun kırılmasını görmek isterse ne yapacağız?
Danışman Özal’a verdiği cevapla, çıkış yolunu gösteriyor:
-Kolayı var efendim. Reagan’ı nasılsa Anıtkabir’e götüreceksiniz. Orada kendisinden Atatürk’ü diriltmesini istersiniz. Eğer başaramazsa, sorun kalmaz. Ama diriltirse, siz zaten oradan kaçarken bu rekoru fazlasıyla kırarsınız” demiş danışmanı.
MANŞETTEN İNMEYEN KIZ
Özallarla ilgili bir haberin olmadığı Allahın bir günü yoktu adeta onun siyaset arenasında olduğu yıllarda. Adam iktidar oldu. Ve Türkiye’ de günler/aylar/yıllar geçip gidiyordu… Başbakan Turgut Özal hep sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyordu. Aile içerisinden başbakanı en çok üzen(koltuk altında kartopuluk yapan) en büyük evladı Zeynep oluyor. Zeynep son derece özgür bir insan… Ana baba otoritesine doğuştan karşı. Tıpkı anası-babası gibi, o da protokoldan hiç hoşlanmıyor ve içinden geldiği gibi yaşıyor. Gezmeyi, eğlenmeyi, hele para kazanmayı çok seviyor… İş bitirici bir insan. Ev alıyor, ev satıyor, butikler açıyor.
İstanbul boğazının en güzel yerinde, Büyükdere’de tam denizin kenarında daire satın alıyor Zeynep. Dairede yeraltı dünyasından ünlü bir mafya babası oturuyor ve adam çıkmak istemiyor. Birileri devreye girip zar zor çıkarıyorlar mafya babasını. Babası başbakan olunca Zeynep’in kısmeti de açılıyor. Eski kocası Sait’le evlidir ama mutsuzdur. Ayrılmak istemektedir. Sait malın mülkün yarısını talep ediyor ayrılmak için. Zira bütün malın mülkün tapusu Zeynep’in üzerinedir. Araya Semra ana giriyor anlaştırıp bölüştürüp boşandırıyor. Zeynep bu sefer de arkadaşı Yaşar gedik ile birlikte oluyor ve onunla evlenmeye niyetlidir. Ancak Semra, yaşarı istemeyecek ve “Ben kızımı diskotekçiye vermem, benim kızıma çok daha iyi kocalar layıktır”diyecektir.
Yaşar diskotek işletmektedir ama son derece efendi insandır.Yıllarca Zeynep’in en yakın arkadaşı olarak onunla birlikte olduğu halde, bu işi bir gün bile reklam amacıyla kullanmamış, gazetelere hiç çıkmamıştır. Başbakan kızı Zeynep’in Yaşar’la arası bir süre sonra bozulacaktır. Sonra devreye damat adayı olarak butikçi Adnan, reklamcı Çınar gibi isimler girecek, ancak kısmet davulcu Asım’a olacaktır.
VEEE DAVULCU SON KARARI OLDU
Bir yaz günü Bodrum festivalinde şarkıcı Yüksel Uzel, sahnede davul çalmakta olan bir adamı Zeynep’e gösterecektir:
-Bak şu davulcuyu görüyor musun? Vallahi tam sana göre… Onda öyle bir şey var ki –ne varsa hahaha-… Öyle esaslıdır ki… Çok karakter sahibidir.
Zeynep Özal ömrü boyunca gönlünce –burnunun doğrusuna yaşamış bir insandır. Evlenmeye pek niyetli değildir. Hele yeniden evlilik, ona çok ters gelmektedir.
Davulcu ile tanışırlar… Doğrusu Asım sıkı adamdır. Bodrum’da birlikte olurlar. Zeynep çok hoşlanır… Sonra Çeşme’ye geçerler… Ve evlenmeye karar verirler. Ama başbakanlık konutunda kıyamet kopar… Kızı için soylu bir damat arayan Semra Özal, bu evliliğe kesinlikle karşıdır. Turgut baba da öyledir. Zeynep’i evlatlıktan reddetmeyi bile düşünürler. Diye anayı/babayı huzursuz yaşatan, mahcup eden evlat hikayesi devam ediyor.
Dua etmekten başka elden bir şey gelmiyor bu işlerde. Allah CC herkese akıl fikir sahibi, çalışıp helal bol rızık kazanan hayırlı evlat versin demekten, başka yolu yoktur bu işin. Veli demişki; “Baba evladın evini barkını inşa eder ama bahtını inşa edemez”
ÖZ YAŞAM ÖYKÜLERİ BABAMIN AFORİZMASINI HAKLI ÇIKARIYOR NETEKİM…
Bir ülkenin başbakanı seviyesindeki ünlü bir siyasinin evladının düştüğü derekeleri okuyunca çocukken gazetelerden okuduğumuz davulcu mavulcu haber ve magazinleri hafızamda canlandı birden. O yıllar bizim için çok zor yıllardı. Bir yanda talebelik, sonrasında çalışma-vazife gibi hayati meşgalelerden başımızı alamıyorduk. Zira çalışmak, geçinmek için hayatımızı kazanmamız şarttı dedikodudan ve çoğunlukla sosyetik magazinle ilgilenecek lüksümüz ve imkanımız yoktu.
Zeynep Özal’ın adeta fotoroman şımarık yaşamını okuyunca babamın;” evladım her insanın koltuğunun altında bir kartopu vardır” kelam ı kibarı zihnimin en küflenmiş derinliklerinden canlanıp çıktı ve bu yazıya vesile oldu.. Çocuktuk işte, kartopunu kim koltuğunun altına alabilir diye düşünür, içimizden gülerdik ve kendilerine yahu buz gibi soğuk kartopu çıplak koltuğun altında olur mu babacığım imkansız bir şey, derdik sathi/çocukça saftirik zekayla, düşünüşle.
İnsanoğlunun en tatlı, eşsiz mukni, kibar uslubuyla izah ederdi: Öyle değil evladım her annenin/babanın kısaca her insanın açığa vurup, kimseye anlatamadığı ya evladından, kardeşinden, işinden, komşusuyla katlanmak zorunda olduğu kangren sorunları vardır herkesin. İlla bir sorunu vardır her adem oğlunun, sorunsuz insan yok gibidir evladım ve imtihandayız sorunlar karşısında evladım derdi. Hayatımızı idame ettirdiğimiz mahallede, vuku bulan sosyal, eviçi/aile dramları vesilesiyle zaman zaman TV haberlerinde radyo da aile içi acıklı haberler okunduğunda Allah sabır versin der, bu cümleyi terennüm eder bizleri sevip sayan komşu genç ve ihtiyarlara sabır/ dayanıklılık aşılamaya hayata hazırlamaya/ endoktrine etmeye, bağışıklık kazandımaya çalışırdı.
Herkesin hocaemmisiydi nahif/kibardı. Büyük küçük herkesi sever sayardı. En küçüğe hürmet ederdi. Gönülleri yapar, kalp asla kırmazdı... Kısaca “İnsan çocukken öğrenir, büyüyünce anlar” diyen bilge ne güzel koymuş noktayı. Kendisine karşı cahillik hasebiyle yaptığımız kusurları kendisi zaten affeder de rabbim de affetsin saygıdeğer büyüklerin hepsine selametler olsun hürmetlerimle. Mekanları cennet olsun. Amin.