Dinlemekten/işitmekten usandığımız, aslı astarı olmayan “Barış, özgürlük, demokrasi ve en okkalı riyakarlıkları hümanizmanın bayraktarı çağdaştan da çağdaşçı Atatürkçüler işledikleri benzer cinayetler gibi sözde mahkemeleri olan İstiklal Mahkemelerince idam edilen binlerce masum insan ile ilgili bir özür ve üzüntü, pişmanlık asla beyan etmemişlerdir.
Yoksa o günün şartları öyleydi diyerek yaptıkları zülümleri, haksız yere astıkları ölümlere sebep oldukları cinayetleri sahiplenmişler mi? Eğer şartlara göre şiddet, haksızlık, adaletsizlik ve asıp kesmeler kısaca insanları biçmek yani katliamlar meşrulaşıp hukukilik kazanıyorsa, hiçkimsenin evrensel insan haklarından bahsetmemesi gerekir. Böyle bir hoşgörüsünde ve barışında bulunma söylemi haklı olamaz. Ve kötü olan hiçbir şeyi eleştiremez. Bu felsefe/ düşünüş/ anlayış herkesin kendi şartlarında gerçekleştirdiği iyi/ kötü her eylemi haklılaştırır diye düşünüyorum. Hiçbir ortam haksızlık yapmak için uygun değildir dinimizde.
İskilipli Atıf Hocaefendi gibi 49 yaşında bir alimin kılık kıyafete genelde, özelde şapkaya muhalefetinden dolayı gerçekleşen idamı, Atatürkçü mürekkep yalamış aydınlar tarafından hiçbir önem, anlam taşımıyorsa, düşünce yaşam tarzı ve fikir ve ifade özgürlüğü, barış ile insan hakları ile ilgili tüm söz-söylem ve tepkilerinin büyük bir yalan iki yüzlü büyük bir riyakarlık olduğu ortaya çıkıyor. Ve söz konusu dayatmacı despotik kanun şapka kanunu aydın kellelerini uçururken İstanbul Mahmutpaşa ticaret yapan Yahudi tüccar Vitali Hakko malı götürüyor servetine bin misli servetler katıyordu kelleleri uçurtan acımasız kanunla.
VE CHP DE KADROLAŞIYOR MASONLAR
M. Kemal Cumhuriyetinin kurulmasından sonra masonlar CHP kadroları içinde teşkilatlanmaya-gizli- başladılar.
1935 yılında mızrak çuvala sığmaz olup çevirdikleri sinsi hıyanetleri belli olunca Cumhuriyetin patronu tarafından mason locaları görünüşte kapatılıyor. O kadar tarikat, tekke ve dini yapıların köküne kibrit suyu dökülmüştü. Olur ya kamu efkarı galeyana gelir kurdukları rejimi başlarına yıkabilirlerdi. Halk bu, doğru dürüst önder buldu mu her eylemi yapar ve önlenemez. Misali 15 Temmuz Cunta darbesinin uğradığı ağır yenilgi.
Ancaaak yine de kurulan devletin içerisinde masonik felsefe en üst seviyede yaşamaya devam etti. Ayrıntılar bir köşe yazısının alacağı kadar basit değil.
Dönemin Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi kurumlarıyla kitleselleşmeye devam etti masonik yapılanmalar.
Atatürk tehlikeli gördüğü mason localarını kapattığı halde neden mason bakanları görevden azletmedi ve hiçbir tepki gösteyip korkunç faaliyetlerini sürdürmelerine fırsat verdi ? Bütün zamanların en önemli sorusu bu.
UĞUR MUMCU’NUN KİTABINDAN
Feci bir cinayete kurban giden yazar Uğur Mumcuyu boşa katletmediler içimizdeki çok gizli masonik yapılar. O “KAZIM KARABEKİR’ İN HATIRALARI” kitabında Atatürk’ün şu sözlerini naklediyor:
“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için din ve namus telakkilerini kaldırmalıyız partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.”
1935 yılında Atatürk mason localarını yerinde bir kararla kapatırken , masonlar kendilerine şöyle bir teselli buldular. Ülkedeki en yüksek dereceli masonlardan olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Atatürkün ölümüne kadar bakanlıkta kaldı, daha sonra CHP genel sekreterliğine getirildi. Şükrü Kaya mason localarının kapatılma kararını basına açıklarken “ Halkevlerinin mason localarının işlevini yerine getireceğini ve bu nedenle mason localarının kapatılmasında bir sakınca görmediklerini” söylüyordu.
1931 yılında Atatürk ile birlikte 3 ay yurt gezilerine katılan ünlü dil devriminin temellerini atan mason Milli Eğitim Bakanı CHP li Hasan Ali Yücel, Köy enstitülerini masonik felsefeyi topluma empoze etme aracı olarak kullanmak istiyordu.
O da Şükrü Kaya gibi masonluk ile Halkevlerini aynı felsefenin temsilcileri olarak değerlendiriyordu.
Onlara göre Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.V. vahiy alan bir hak peygamber olarak değil değil, dahi bir din kurucusu olarak kabul edilmiştir. Tıpkı Hrıstıyanların Hz. Muhammede “yazar” demeleri gibi ! Kendilerine göre Tanrıyı kabul edip peygamberleri reddeden deistler ve ateistlerle masonlar birbirlerinden farksızdırlar.