Sütten ağzımız yanan biz Müslümanlar bu nedenle yoğurdu üfleyerek yeriz.
Nedenini aşağıda izah edeceğim.
Dikkat ederseniz, “İnsanın Allah ile konuşması” pek garipsenmez lakin, Allah’ın insan ile konuşmasına taaccüp edilir ve hatta infialle karşılanıp tepki gösterilir. Şundan dolayı:
- Daha önceleri medyada görüldüğü üzere önüne gelen Peygamberlik iddia ederek” Yaratıcıyı Yüce Allah’ı dilsiz bir ilaha evirip çevirmek pahasına “Allah kimseyle konuşmaz” sanmaya devam ederiz. Ama iş öyle değil tabii ki Kur’anı Kerim: Şuara suresinin 51 ve 52. Ayetlerinde
-Allah beşerle konuşur…” buyuruyor. Yaşayan Kur’an esprisi çerçevesinde, bu konuşma kıyamete kadar sürecektir günümüzde de Kuranın muhatabıyız tüm canlılığıyla. Aksi halde bu ayetin bugün için bir anlamı kalmıyor ve boşluğa düşüyor. Halbuki Yaşayan Kur’an esprisi, Kur’an’ın hiçbir ayetinin boşluğa düştüğünü kabul etmez ve realitede bir şekilde karşılığını arar Allah ile konuşma samimi dindarın” dili olarak kalırsa mesele yok ancaaak; “Münafık/simsarın” dilinde sorun oluyor.
Ne demek dindarın dili, simsarın dili? diye sorulunca cevaben; "Dindarın dili, Kur’an’a paralel olarak her şeyi Allah üzerinden anlatan bir dildir: “Allah yardım etti, Allah korudu; verilmiş sadakamız varmış, Allah ile mazlumun arasında perde yoktur, Allah ‘Yürü ya kulum’ dedi, Allah söyletti” vs. diye konuşur. Gündelik hayatta çokça kullanırız; kimse bunu sorun etmez.Fakat simsar, bu dilden misyon çıkarır.
Veeee profesyonelce “Allah "bana" söyledi Allah bana yazdırdı” diyerek kendine özel hale getirip kibirlenir. Dindarın dili, samimi,doğal ve geneldir. Sadece kendisine nefsine yönelik anlamaz. Havayı-oksijeni herkesin soluması gibi Allah’ı da herkesle konuşur görür. Nefes alıp verdiğimiz hava nasıl tek bir kişinin tekeline alınamazsa, ilahî nefes (Vahiy/konuşma/sesleniş) de tek bir kişinin tekeline alınamaz. Her meselenin Allah üzerinden anlatılması bu kavrayış nedeniyledir ki tamamen doğrudur. Kalpazan kibirli üsttenci ve münafık Simsarınki ise kişiye özeldir, tekelci sahtekar, gaspçıdır. Allah başkasıyla değil; sadece onunla konuşmuştur ve ona bunları özel olarak yazdırmıştır.
Burada samimi dindar dolandırıcı simsara şunu der: Allah her kuluna ilham eder, söyletir… Neden sadece sen?” Kur’an bu münafıkların hayat ve hallerini tasvir eden ayeti kerimelerle doludur, pek çoktur. Başta müşrikler olmak üzere Yahudilerin, Hristı yanların ve bir çok eski batıllar dininin, Allah’a yakıştırmalarda bulunduklarını, iftiralar attıklarını yani demediği şeyi uydurduklarını söyler. Allah’ın öyle demediğini, yakıştırdıklarından uzak olduğunu ısrarla vurgular Kuranımız. Allah hayyun layemuttur “Yaşayan ve Konuşan rabbul alemindir. İnsanlarla konuştu/konuşuyor. Fakat o iddia ettikleri gibi değil. Onlar yalan söylüyor, iftira atıyor! Açıkladığımız bu nedenlerle Aziz İslam; dil, tarih ve kültür evreninde insanın Allah ile konuşma (yakarış, dua,) kapısı açık tutulurken, tersi kapatılmıştır.
Çağımızda istismarcıların işine gelmediği gerekçesiyle Allah’ın insanla konuşma kapısı kapatılmıştır. Sanki biz kapatmakla kapanıyormuş gibi…Hal böyle olunca, Allah, boyuna susan dilsiz bir yaratıcı gibi olmuştur. Artık karşınızda “ebedi sukunete” çekilmiş, adeta inzivaya çekilmiş ve yeryüzünde kıyametler kopsa, mahşerler kudursa da susan ve hep susacak olan bir ilah var.
Halbuki Kur’an Allah’ın “Yaşayan” (Hayy) ve “Konuşan” (Mutekellim) bir ilah olduğunu ısrarla vurguluyor. İnkarcıları ise “Ölmüş tanrılara”(20-21) ve dualara icabet bile edemeyecek “dilsiz tanrılara” inanmakla suçluyor.
Örneğin Hz. İbrahim bu dilsiz tanrılar için soruyor: “Şu en büyüğüne sorun bakalım, eğer dili varsa?” (Enbiya 63) Görülüyor ki Kur’an’ın Rabbi, gündelik hayatla ilgilenmeye tenezzül etmeyen, göğün derinliklerinde sessiz sükunete çekilmiş, vurdumduymaz, olaylardan gafil değildir. Bilakis aktüel hayatın içinde, olaylara anbean tepki veren, acılara, ızdıraplara, yakarışlara, dualara son derece duyarlı, ilkeleri olan, icabında insanların gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi, yürüyen ayağı olabilen, yaşayan, konuşan, “insanlıkla birlikte yürüyen” dinamik bir ilahdır.
Böylesi bir yaratıcı anlayışında, Allah’ın susması veya konuşsa bile bir dönemden itibaren bunu sona erdirmiş olması, bir daha zinhar kimseyle tek kelime etmemiş ve de etmeyecek olması düşünülebilir mi? Tam tersi Allah insanlarla hep konuştu, konuşuyor, konuşacak!Tarih boyunca hiç susmadı, susmuyor, susmayacak! Çünkü biz yaşayan (Hayy) ve konuşan (Mutekellim) Allah’a inanıyoruz. Dindarın dili bunu ifade ediyor.
Hem insana şahdamarından daha yakın olan, insana fucuru ve takvayı (seçecek yeteneği) ilham etmekte olan, tüm zamanlarda ve mekanlarda “Yaşayan ve Konuşan Tanrı”ya (Hayy, Mütekellim) inanacaksınız, hem de O’nun insanlıkla konuşmasını yedinci yüzyılda sona erdirdiğini söyleyeceksiniz!?