Muhabbetli Muhabbet!..
"""
Bu günkü turumda şehrimizin bir sokağında tesadüfen Ahmet Haşim'le karşılaştım sevgili dostlar.
Baktım da şöyle, sanki 1887'te Bağdat şehrinden çıkmış da geliyormuş gibi bu cihete.
Oldukça yorgun görünüyordu.
Selamlaştık, hal hatır sorduk birbirimize. Biraz daha üstüne varınca dedi ki bana:
Gün bitti. Ağaçta neş'e söndü.
Yaprak ateş oldu, kuş da yâkut;
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu ergûvâne döndü.
Şimdi onun bu halini anlamamış gibi yapsam gözümün içine bakarak mutlaka şöyle diyecektir:
Navruz, "Melâli anlamayan nesle aşina değiliz." Bu lafı yemedim tabii ki, anlamasam da anlamış göründüm bu çirkin adamı. Çirkin dedimse o kadar da çirkin sayılmazdı ama kendisini ille de öyle görüyordu işte.
"Gönlün" dedim. Dedi ki "Gönlüm ona pervane kesildi."
"O belde" dedim. "Yarin dudağından getirilmiş bir katre alev" 'O Belde'dendi işte dedi. "Nerden anladın ki" dedim. Dedi ki: "Ruhum acısından bunu bildi."
Sonra efendiiiiiiim, "Piyale"den bahsetti bana, "Canan"ın kapısını açtı, istersen Frankfurt'a seyahat edelim dedi. "Ihhhhhhh" dedim ben. Bu arada dedim ki ona: "Şu Murat Bardakçı var ya, o adem senin şiirlerinin pek çoğunun Fransız şairlerinden araklanmış olduğunu söylüyor ne dersin bu işe?" Sadece "yuuuuuh" dedi ve 1933 yılından bir kapı aralayıp Kadıköy'e doğru yöneldi çirkin adam! Ben kaldım oracıkta!
Evet kendisi gitti ama bakın ismi kaldı yadigar!..
Teşekkürler Belediyemiz…