Önce savrulduğunu ve sonra da toz olup gittiğini biliyor ya şu yağmur; yağar da yağar artık...
Bir deli poyraz önünde bilinmeyen bir yöne sürüklenen erkek bulutların gözyaşı damlalar işte avuçlarımda...
Tıpkı bizimkisi gibi, yani; “Siyah beyaz, film gibi biraz..” Kim bilir belki de o Arap kızını camdan baktıran, içgüdülerin ta kendisidir bu damlalar...
Ben isterim ki; sessizce gelsin ve bir gölge gibi süzülsün penceremin camında.
Ama o, çocukları ana kucağına, astımlıları hastane koğuşuna iten bir özelliğiyle gelir hep. Offf!.. Suyu sebil sevda pınarlarına kaynak da ola bilemiyor artık...
Durmadan gönlümün kılcal ormanlarına yağıyor... Yağıyor işte, uslanmadan!.. Yine benim dilimde bu akşam o bilindik terane ey can; Yağmur yağıyor ve sen yoksun...
Sen olsaydın keşke!..
Sen olsaydın; şu keşkelerimden tespih yapar da “Lâ havle” mi çekerdim hiç...
Yani sen olsaydın bu atmosferin kıyıcığında, ne işim olabilirdi ki bu yıkık han köşelerinde!..
Hancı Marvo, bu kalleşliği yapabilir miydi, Natus çalabilir miydi o vahşi atımı söylesene... “Yoksun” diye diye, yoksun’a çıkacak bu gidişle adın biliyor musun can?..
Sonra; şu korku ürpermeleri göz bebeklerime ve şu endişe uçuklamaları dudaklarıma çadır kuracaklar...
Şimdi bahar bitmiştir. Şimdi yaz ayı gelmiştir... Ama bu yağmurlar bitmemiştir bak!.. Yağmur var, ben var... Ya olmayan?.. Belli olmuyor mu bu kanayan yaralarımdan can?.. Yine yağmur yağıyor ve sen yoksun...
Yokluk, hep yokluklara gebe olurmuş derler ya hani... Şimdi yağmur yağıyor ya... Şimdi yoksun ya... Şimdi esin bile, başka şair düşünde şiir olur, şarkı olur bizden habersiz...
Ve sen!...
Her bahar ektiğim umut üstüne,
Akordu düzensiz sazım üstüne,
Bir türlü seni kaydıramadığım kaydıraklar üstüne,
Şu gariban şu başcağızım üstüne,
Ve ey can mosmor sevdalarımın çöpü çörüne...
Şimdi; Gün sızmaz içime, sesler duyulmaz.
Gayri perdeleri tamamen örttüm.
Bu hâle denir ki;
Kör ve kötürüm....
Şimdi umut, Kumsuz dağlarda ağır aksak ve yitik....Ve yürekten bir ses yükselir biteviye; can gitti, canan gitti... Yüreğimizde kalansa, sadece o ıslanmışlıklarımız ve hıç-kırıklarımız... Zira;
Yağmur yağıyor ve sen; Yoksun...