Sanırım geride kalan haftada Kayserispor başkanı Ali Çamlı’nın açıklamalarını duymuşsunuzdur.
Sürekli aynı şeyleri tekrarlamaya devam ediyor.
Sanal alemde, medya da değişik zaman dilimlerinde değişik konu başlıkları ile çıkışları oluyor.
Birilerine sallıyor.
İsim vermeden konuşmak büyük bir bühtan.
En iyi hocalar bilir bunu.
“Bu kulübü soyanları açıklayacağım.” diyor ve ekliyor.
“Sezon bitsin konuşacağım!”
“Tecavüzcüsü, hırsızı, arsızı, hırsızı!” geniş kapsamlı ithamlar.
Öyle ya da böyle altı üstü doldurulmalı.
Karanlıkta göz kırpmanın bütün bir camiayı töhmet altında bırakmanın alemi yok.
BUNLAR KLASİK YÖNTEMLER…
Kaldı ki öyle ya da böyle herkes birbiri ile çalışmış ve yapılan icraatlarda bir şekilde kendi imzaları da vardır mutlak suretle.
Herkesin geçmişe dönük bir kuyruk acısı var sanırım bu kulüpte.
Kayserispor’a her dönemde birileri temlik koydurmuştur.
Bu klasik bir yöntem.
Bilmeyen yoktur sanırım kulübe borç verenler paralarını kurtarmak ya da sağlama almak adına temlik koydurup paralarını başkalarına kaptırmak istemezler.
Menajerlerle ilgili durum da malum.
Adamları getirirken yere göğe sığdıramayanlar, gittikten sonra da ne arsızlıklarını, ne hırsızlıklarını bırakmıyorlar.
İyi de kardeşim o adamları bu kulübün başına bela edenlerde sizsiniz.
Kimler geldi geçti bu kulüpten.
Adamlar bu kulübün paraları ile kulüp sahibi bile oldular.
Halende de getirdikleri futbolcuların komisyonlarını alıyorlar ya doğru yolla ya da icra yöntemi ile.
Zaten başkan da bundan bıkıp uzandığını dile getiriyor.
“Her gün kulübe icra geliyor.
Bıktım usandım bu işten bırakacağım!” gibilerinden laflar ediyor.
Kapatılan dosya sayıları malum.
Sanırım 100’ü geçti.
SADRAZAM HİKAYESİ…
Adamın birini hiç ummadığı bir anda Sadrazam yapmışlar.
Adam, ne yapacağını bilmiyormuş.
Düşünmüş taşınmış kendi kendine şu karara varmış:
''En iyisi eski Sadrazam'a danışayım.''
Ve gitmiş eski Sadrazama.
Eski Sadrazam:''
-Bak, sana üç mektup veriyorum. Zora düştükçe, sırasıyla aç ve mektupta denilenleri yap...''
Aradan günler geçmiş.
Başı sıkışan Sadrazam ilk mektubu açmış.''Senden öncekileri kötüle'' diye yazıyormuş mektupta.
Ve Sadrazam mektupta denilenleri yapmış, durmadan kendinde önce görev alanları kötülemiş, yerin dibine batırmış. Küfürler hakaretler, aşağılamalar...
Belli müddet böyle devam etmiş.
Ama durum bir türlü düzelmiyormuş.
En sonunda dayanamamış, ikinci mektubu da açmış.''Yakın çevrendekileri de kötüle...'' diye yazılıymış.
Ve sadrazam yememiş, içmemiş, yakın çevresindekileri de, hatta en yanındakileri bile kötülemeye başlamış.
Ama durum yine de düzelmemiş. Dayanamayıp sonuncu mektubu açmış. Sonuncu mektupta şöyle yazılıymış:''Üç mektup da sen yaz... Ve git.''
ASIL AMAÇ NE?
Şimdi burası epey enteresan.
Öncelikle size bu görevi tevdi edenlerle işbirliği içinde bu sorunun çözümü konusunda harekete geçtiniz mi?
Bu kulübü soyanları biliyorsanız, durdurmak için önlem aldınız mı?
Aldınız ise bunun kulübe kazanımı ne oldu?
Suç duyurusunda bulundunuz mu?
Bu kulüp ne kadar soyulmuştur, bunun mali tablosu nedir?
Bu konuda bir kişisel mi, örgütlü bir faaliyet mi söz konusudur?
Bu işi yapanlar birileri tarafından korunduğu için mi sezon sonunun bekliyorsunuz, yoksa “Aba altından sopa göstererek!” başka işlerin peşinde misiniz?
BUNLARI CEVAPLAMAK ÇOK MU ZOR?
Bu kulübün son çeyrek yüzyılda kimler tarafından yönetildiği ortada.
Kulübe ne kadar para girdiği, çıktığı, transferler hepsi de listeler halinde vardır.
Transferde kim yetkilidir?
Transferde hangi menajerlerle hangi şartlarda anlaşılmıştır?
Hangi futbolcuların ödemeleri tam, hangilerinin yarımdır?
Bu kulübün borcu ne kadardır?
Bu borçlar kimleredir?
Bu taksitlendirmeler, banka borçları, menajerlere ve futbolculara borçlar ne kadardır?
Kime ne zaman ne kadar para ödenecektir.
Sezon sonundaki final bilançosu ne olacaktır?
Bu kulübe başkan olmak isteyen birisi ya da yeni yönetimin kucağına nasıl bir bomba bırakılacaktır?
Türk futbolunda son zamanlarda böyle bir gelenek oluştu.
Kim nereye giderse ekip halinde geliyor-gidiyor ve soyuyor.
Ardından borçlar ve hacizlik onlarca dosya geliyor.
Bu takımları bu hale getirenlerin utanacak yüzü olmadığı için sanırım bizlerin bu işlere sessiz kalanların, görmezden-duymazdan gelenlerin utanması gerekiyor…