AĞAÇ DEDE (Bay Enerji) ÇAM FİDANLARININ ARASINA PELİT TOHUMLARI EKME FAALİYETİ VE KAZA. 4.11.2023 AMARAT.
İnsan ölüme yaklaşınca ölümden korkmuyor. Hatta sıcak geliyor.
Hem. Diktiğiniz fidanların ve ektiğiniz tohumların arasında olmak güzel…
...Sonra baktım öleceğim yok. Başım dönüyor. Belimde ağrı var. Ama iyiyim.
Amarat Kayseri arası bir saatlik ve kıvrımlı bir yol. Oradan hasta haneye nasıl geldim hatırlamıyorum. Doktorun “kirli bir yara ve alışkınsın galiba” dediği aklımda kaldı.
Bence dağlara tohum ekin, fidan dikin, onların büyüdüğünü takip edin ve onlarla arkadaş olun.
*
En büyük ibadet kul (YAŞAM) hakkını korumaktır. Bu gün ve bizden sonra yaşayacak olan tüm canlıların yaşam hakkını koruya bilmek için su, gıda ve tüm yaşamsal imkanların kaynağı olan doğa emanetini (en büyük emaneti) ilk haline dönüştürmeye çalışmalıyız.
*
...On binyıl önce dünyamızın %70 kadarı ormandı. Bu gün %30. Sulak alanlar bu günün en az üç katı kadardı. İnsanlık 80 bin bitki yedi, 3 bin bitkiyi sürekli kullandı...
Günümüzde sadece 150 çeşit bitki yiyoruz; sadece 50 kadarını sürekli kullanıyoruz...
Özetle: Ormanları, sulak alanları hayvan ve bitki çeşitliliğini tüketme noktasına getirdik... Ve dünyayı kirletmeye (denizlerde Türkiye büyüklüğünde çöp adaları oluşmaya başladı, altın için suları zehirliyoruz...), tüketmeye devam ediyoruz.
Ormanları güçlendirmeliyiz (dünyamızın %70 kadarı orman olmalı), ormanları güçlendirerek suyun, toprağın ve çeşitliliğin (bitki ve hayvan) çoğalmasını sağlamalıyız. Sular özgür ve tertemiz akmalı. Çevreyi temiz tutmalıyız. Lükse meyletmekten (büyük ve birden fazla konutlardan, özel havuzlardan, lüks araçlardan, gereksiz eşyalardan…) vazgeçmeliyiz.
DOĞAYA “UYUM” SAĞLAMALIYIZ:
Bitkilerin ve hayvanların sadece bir elbiseleri var… Eskileri onarmalı ya da birbirimizin eskilerini kullanmalıyız. Havaya, toprağa, suya çevreye zarar vermeden üretmeli ve tüketmeliyiz. Yerli, sağlıklı ve fakir sofralar kurmalıyız. Bilime sahip çıkarak doğaya zarar vermeyen teknolojiler geliştirmeliyiz. Doğa ile uyum sürecini güçlendirmek ve aynı zamanda toprakla ortak üretici olmak için şehirleri, konutları küçültmeli , toprağı büyütmeli, üretimi yaygınlaştırmalıyız.
DOĞANIN “DİRENCİNE” SAYGI DUYMALIYIZ.
Bu hususta insanların yaşam standartlarını yükselterek (israftan vaz geçerek, üretkenliği yaygınlaştırarak, adil paylaşarak) kendiliğinden nüfus planlaması oluşmasını ve insan nüfusunun azalma eğilimine girmesini sağlamalıyız. Kimyasal deterjan, pil ve naylon kullanmamalıyız. Zorunlu ise dönüşüme ulaştırmalıyız. Lavabolara yağ dökmemeliyiz. Tarımda kimyasal gübre ve ilaç kullanmamalıyız… Vahşi toplayıcılık ve avcılık yapmamalıyız. Özellikle %100 et tüketimini bırakmalı ve kapalı hayvan cılklıktan vazgeçmeliyiz... Hepsi kul hakkıdır.
DOĞAYI “TAKLİT” ETMELİYİZ: Bisiklet, toplu taşıma ve yenilenebilir enerjiler kullanmalıyız. Su, gıda, enerji ve ihtiyaç malzemelerini kendisi üreten ve orman olan şehirler kurmalıyız.
*
Bunların hiçbiri çalışmadan, bilimi geliştirmeden ve doğaya destek olmadan olmaz.
Cennet istiyorsak önce bize emanet edilmiş olan cenneti (doğayı / emaneti) onarmak için çalışmalıyız.
Evet. En büyük emaneti tüketerek 2. Bir cennet istemeye yüzümüz olmamalı.
İstemekle olmaz zaten. Çalışmakla, özveri ile korumakla ve üretken olmakla olur.
İsraftan arınarak, kendimizi dönüştürerek, bilime sarılarak, çok çalışarak, doğaya zarar vermeden üreterek ve bir fidan dikerek başlayabiliriz.
HAYDİ! DOĞAYA GÜÇ VERELİM, EMANETİ DÜZELTELİM, KUL HAKKINI KORUYALIM…