AĞAÇ DEDE: BAYRAĞIMIZ VE FİDAN. BU DA BENİM SEVİNCİM
(Bu gün “YEŞİL DOĞA” Grubundan bana yardıma gelen çok değerli çifte teşekkür ederim) “DEMİR YORGAN” KİTABIMDAN. 04.04.2024
…İnsan bayrağı ile gurur duymaz mı? Duyar tabii. Hem de nasıl. Ölümüne. Neden ölümüne? Çünkü dedelerimiz o bayrak uğruna şehit oldular, gazi oldular ancak o bayrağı asla indirmediler. Onun için.
Rahmetlik dedem. 6 yıl savaşmış… Onunla 1960 -70’li yıllarda beraber tohum ekme, tırpan, sap arabası yükleme, sap çekme, düven sürme, saman savurma… Faaliyetleri yapmıştım.
Sabah güneş doğmadan evimizin önüne gelir ve yattığım odanın penceresinin dış tarafında “Mustafa” diye bağırırdı. Apar topar evden çıkar ve sap arabasına binerdim. Evet. Sap arabası gözenekli olur. Düşmeyeyim diye sağa sola tutunarak oturur ve dedemi dinlerdim. “Kırat gemin almışta yol mu dayanır, Ekine gidiyor elinde orak… Diye türküler söylerdi.
Dedem sustuğunda “Dede bana harbi anlatır mısın?“ derdim…
Sap arabası ile giderken hem demir kaplı ahşap tekerleklerin çıkardığı melodileri ve hem de dedemi dinlerdim. Anlatırdı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatırdı, Gazi İsmet İnönü’yü anlatırdı. Ne çok severdi onları. Harpte yaptıklarını ve savaş tamamen bittikten sonra tekrar Şarkışla’ya dönüşünü anlatırdı… Dedem. Mehmet Çavuş. Gözleri renkliydi ancak karaydı. Yani. Korkusuzdu, savaş O’nu taş gibi yapmıştı ve yalnız bana anlatırdı.
Dedem buğday ekerdi, arpa ekerdi, evinin önünde aynı bizim gibi bostan dikerdi, kazları vardı büyükbaş hayvanları vardı. Bizim se artı olarak arılarımız vardı. Yani dedemin evi de bizim evimizde küçük çaplı ancak baştan sona temiz ve doğal üretim merkeziydi.
Evimizin altı hem ahırdı hem de odunluktu. Balkonun altı pinnikti, evimizin arkası bahçeydi ve her türlü meyve sebze yetişirdi, güllerimiz, arılarımız ve babamla birlikte kum yerde tarla kenarlarına diktiğimiz fidanlarımız vardı…
Dedemin artısı ise beşik tepeden taş sökmesi, onları yakması ve kireç yapmasıydı…
*
Evet. Benim çocukluğumda evlerimiz bir üretim haneydi ve aynı zamanda kasabamızda toprakla ortak üretici olmayan insan yoktu. Onun için ekmek, domates, patates, patlıcan… Boldu ve su temizdi. Neden mi? Çünkü kimyasal yoktu. AVM’LER ve tüketim çılgınlığı yoktu.
AVM’LER herkesin kendi eviydi. Annemin dikiş misinasıydı, mutfaktaki tandırdı, tarladaki, bahçedeki temiz üretimdi, evin altındaki hayvanlardı… Bitkisel üretimin çıktısı hayvancılıkta; hayvancılığın çıktısı ise bitkisel üretimde kullanılırdı doğa yıpranmazdı ve kirlenmezdi. Korunaklıydı.
Evimizde çok çeşitli yemekler pişerdi. Sobanın üzerinde pişmekte olan patates yemeğinden çıkan kokular ve patatesin et gibi değil; kum gibi olması, kabarması ve bir cevher gibi ışılaması ben doğalım diye konuşmasıydı… Evet. Üretim küçük üreticilerin elindeydi ve her şey çok temiz ve doğaldı… Çünkü herkes kendisi için temiz üretim yapardı, üretirdi ve fazlasını satardı… Duyarlılık mı? Herkes kendi emeği ile çalıştığı için duyarlılık tavandı. Toprağa, suya ve hayvana saygı vardı… DEVAMI VAR.