AĞAÇ DEDE: YARIN "ERCİYES KOLEJİNDE" ÇOCUKLARA "BÜYÜK BOZ AYININ HİKAYESİNİ ANLATACAĞIM"
(İsteyen her okula gidiyorum. Ücret talebim yoktur)
BÜYÜK BOZ AYI KİTABIMDAN:
ÖNSÖZ:
Bitkiler ve hayvanlar el ele verip kocaman bir yaşam zinciri oluşturarak gaz küre, su küre, taş küre ve mikroorganizmalarla birlikte yedi gün 24 saat gezegenimizde yaşam devam etsin diye uğraşırken; doğa körlüğünün derin uykusunda olan insanlık bu zinciri cahil ve acımasız yaklaşımlarla rast gele koparmaktadır.
Zincir kendini daha ne kadar onarabilecek bilmiyoruz. Bildiğim şu ki hep birlikte el ele vererek insanlığı bu derin, acımasız ve kör uykudan uyandırmalı ve bu yaşam zincirini paramparça olmaktan kurtarmalıyız. Çünkü zincir paramparça olmak üzere ve insanlığın çoğunluğunu doğa körlüğünden kurtarabilmek için zamanımız çok az. SAYGILARIMLA.
BÜYÜK BOZAYI’NIN HİKÂYESİ (GİRİŞ)
...Büyük Bozayı çaresizdi. Açtı. Dermanı yoktu. Onlarca köpeğin saldırısı karşısında her tarafından yaralanmaya ve kanamaya başlamıştı. Sonunda köpeklerin hepsini karşısına alabilmek için bir hamle yaparak sırtın tekrar duvara dayadı.
Evet. Şimdi alanlarını korumak isteyen köpeklerin hepsi sadece önündeydi ve hiçbiri yaklaşamıyordu...
Bu ara köpeklerin sesini ve Büyük Boz Ayı’nın mücadelesini duymuş olan sahipler silahlarını alarak büyük bir heyecanla dışarı fırlamaya başlamışlardı.
Kimi “canavar gelmiş” diye çığlık atıyordu.
Kimi “hayır vahşi ve dev bir ayı evlerimize saldırmış” diye bağırıyordu...
-İnsanlar silahlarını duvarın dibine sıkışmış olan Yaşlı ve Büyük Boz Ayı'ya dayadıklarında Büyük Boz Ayı “bu pelitlerin hepsi de bize aitti. Onların ağaçlarını biz dikmiştik. Kuşburnu çalılarını, muşmulaları, üzümleri, alıçları ve mantarları ben dikmiştim.
Ama o kuşburnu çalılarını kendini dikmediğiniz için dallarını kırarak ve acımasızca topladınız. Hepsini topladınız.
Bal kayasındaki balların hepsini alarak arıları öldürdünüz. Vadide mantar bırakmadınız... Yiyeceklerimizi aldınız. Açız. Karnımı doyurmak ve sonra gitmek istiyorum. Hem. İhtiyacınızdan fazlaca toplamışsınız. Bakar mısınız? Sizin yemeyeceğiniz kadar bozulmuşlar zaten. İşinize yaramaz olmuşlar. Dedi ve duvarın dibine yığılmış olan pelitlere bakarak. “Lütfen. Çok açım. Hamileyim. Karnımı doyurup gitmek istiyorum” diye yakarmaya başladı. Ama onu kimse dinlemiyordu. Hepsi de silahlarını onun üzerine doğrultmuşlardı. Çünkü ve ne yazık ki hepsi de kahraman (!) olmak hevesindeydi...
HİKÂYE: (2. BÖLÜM)
Sabahın ilk ışıkları ile uyandığımda gece ile gündüz vedalaşmak üzereydi. Gece yağmış olan yağmurun etkisiyle ıslak pencere camlarından kırılarak içeri renk, renk yansıyan güneş ışıkları ve dışarıdaki hava muhteşemdi.
Mevsim erken ilkbahardı. Pencereyi açtığımda içeri dolan toprak kokusu ve kuş cıvıltıları adeta beni evimizin çok yakınında olan vadiye davet ediyordu.
Kim bilir orası ne kadar güzeldi?
Orada bitkiler ve kuşlar daha çoktu. Sabahın erken saatlerinde yaşamın tamamına “merhaba” demek için ne kadar da güzel ötüşürlerdi.
Hafif rüzgârın dallara çarparak çıkardığı sesler, vadide akmakta olan suların şırıltıları, kirpilerin, kaplumbağaların kıpırdanışları, ok gibi fırlayan tavşanlar ve kuş seslerinin tamamladığı melodi muhteşem olurdu. Evet. Kaçırmamalıydım. Vadide sabahı kaçırmamalıydım ve Yaşlı Çam Ağacına “merhaba” demeliydim.
Bu düşüncelerle yatağımdan katlım, yüzümü yıkadım, su içtim, kahvaltı yaptım ve sonra yanıma tohum, testere ve çapa almak için mahzene indim... DEVAMI VAR.