BEN VE VASİL
Bir sonbahar akşamı, İncesu İstiklal Caddesinde belediyenin karşıısında, Gürbüz’ün kahvehanesinde rahmetli Osman Karavelioğlu (1910-2002) ile sohbet ediyorduk, kahveye güzel giyimli iki yabancı insan ve yanlarında tanıdığım birkaç İncesu’lu gençlerle geldiler. İşte aradığınız Osman Amca bu diyerek bizim masayı gösterdiler. Gelenleri masaya buyur ettim, misafir söze başaladı, -biz Yunanistan’dan geliyoruz, benim dedem kilisenin son papazı imiş,1924’de mübadele ile İncesu’dan ayrılmışlar.
Misafirlere kahve söyledim..Bu arada konuşmaya devam ederek, -Vasil Dede’min enini arıyorum dedi.Diğer misafirin Karaman Rumlarından olduğunu ve Türkçe bilmediğini söyledi..Ayrıca Osman Amcaya papazın evi soruldu, Osman Amaca, -biliyordum ama şimdi hastayım, hatırlamıyorum dedi. Bende papazın evini araştıracağımı söyledim.
Bu ara akşam olmak üzere idi, ben onlara misafir edeceğimi söyledim.Onlarda, -yarın uçağımz Konya’dan kalkacak, gitmemiz gerekli, Yunan Ordusunun baharat ihalesine gireceğiz, mesleğimiz baharatçılık, dediler.
Kalmaları için israrıma karşılık, söz veriyorum İncesu’ya tekrar gelirim, güzel ilçeymiş, sevdim. İlçenin kartpostalını istedi,birkaç yeri araştırdım, bulamadım, belediyede olduğunu biliyordum, o gün tatil olduğu için temin edemedim. Adres ve telefon numarasını aldım, temin ederek kartoostalları postaya verdim. Telefonla, aldığını söyleyerek teşekkür etti.Tabii ki mutluluk duydum. Birkaç ay sonra, ev telefonom çaldı, -Qlo Hasan Bey ben Vasil, İzmir’deyim sana geliyorum dedi, bende bekliyorum dedim. Günlereden cuma idi, ya cımartesi ya da pazar günü geleceğini düşündüm. Cumartesi günü İncesu Spor genç takımını Kayser’ye, pazar günü A Takımını Develi’ye maça götürecektim, ya ben yoken gelrlerse diye kaygılandım, hanıma yerli yemeklerden yapmasını , misafir gelirse benim olmadığımı söyleme, kabul et dedim, ben yokken gelirlerse diye diken üstündeydim. Maç sonrası Develi’den eve döndüm, akşam yakındı, telefon çaldı, Alo Hasan Bey ben Vasil, Belediyenin önünde bekliyoruz dedi, yanlarına vardığımda arabanın başında üç arkadaşı ile birlikte bekliyorlardı. Kiliseye giderek gezdik, kilise bakımsız ve pislik içindeydi, utandım.
Eve geldik, yemek ikram ettik, Ürgüp’te yemek yediklerini, tok olduklarını söylerek az yediler. Bu arada Türkiye’de yemeklerin çok ucuz ama petrolün pahalı olduğunu söylediler. Konya’da lokantada içki talep ettiklerini ama içkinin yasak olduğunu söylemişler. Tayyip ,içkiyi yasak mı etti? Dediler, bende hayır siz içki ruhsatı olmayan lokantaya uğramışsınız. İçkili yerler komisyonca kanun ve talimat uyarınca tesbit edilir, oralarda içki verilir dedim. Ayrıca onları evimde misafir edebileceğimi söyledim, Ürgüp’te otelde yerleri olduğunu söylediler.
Selanik’te Atatürk’ün evini görmek istediğimi söyledim, misafirim olun, gelin dediler, gelemem dedim. Niçin gelemezsin, korkuyormusun? Dediler, hayır korkmuyorum ama gelemem.. Anladı , para dedi.. Evet dedim. Emekli maaşımı sordu, üç arkadaşı da demiryollarından emekli imiş, onların maaşını sordu, bunler senin iki kat maaşını alıyıyorlar, sen gelemezsin. Sen Çanakkale’ye gel, ben sizi hanımla alırım dedi. Yanımda kızımda vardı, damadın trafik kazasında kaybettiğimi söylemiştim, yetim torunlarda oynuyorları, Vasil torunlarada ellişer evro ikram ederek bunlara bir şeyler alın dedi. Bu çocuklarıda getirin, sizi misafir ederim,adada yazlığım var orada da kalırsınız, para sorun değil dedi. Oğlum Fatih ile spor üzerine epeyce sohbet ettiler. Bende İncesu’ya yaşayan Rumlarla ilgili yaşam durumlarını ve komşuluk ilişkilerini anlattım. Ayrıca hediye olarak bize, çay, viski ve çikolata getirdiler.
Geldiklerinde, gezdiğimiz kilisenin perişan halini görünce, Yeni Cami Mahallesinde ki kiliseyi tamir ettireceğini, Bayramoğlu’na durumu ilettiğini söyleyince, ben. Bayramoğlu kim ? dedim. İncesu Rumlarından olup İstanbulda zengin bir iş adamı olduğunu söyledi. Daha sonra ,Bayramoğlu’nu İncesu’ya getirmiş, ben o sırada Kayseri’de idim, kiliseyi gezmişler ama her nedense sonunu getirmediler. Ben bu gelişmeleri “Bizim İncesu Gazetesi’nde yazmıştım, Vasil yazıyı Yunanistan Ulusal gazetelerinin birinde yayınlatmış.
Gece onikiye kadar, güzel bir sohbet oldu, misafirleri yolcu ederken arabalarının başında vedalaşıyorduk, torunlardan dört yaşındaki Nuri, mantar tabancası patlattı, misafirlerde bizde çok korktuk, misafirler daha çok korktular.İşin aslı anlaşıldı güzel bir ağırlama ve anı oldu.
Arkadaşım, araştırmacı ve eğitimci Hasan Tasacı, benden aldığı telefon ile, Yunanistan’a gittiğinde Vasill ile buluştular, Vasil bunları Atina’da çok güzel ağırlamış ve gezdirmiş, Hasan Bey çok menmun kaldığını söyledi.
Vasil daha sonra arkadaşı Dimitri ile Ankara geldiğinde, Hasan Bey misafir etti ve berberce İncesu’ya geldiler.
Ben, Hüseyin Çavdar Hoca ile berber misafirleri karşıladık. Benim bahçede misafir ettik, ağırladık ve sohbet ettik, arkadaşı Dimiitri Türkçe bilmiyordı. İncesu’yu gezmek üzere evden ayrıldık. Evden ayrılırken menmuniyetini ifade ederek,teşekkür etti ve hediye verdi, ayrıca Hasan Bey hanımınızı eskiye göre zayıf gördüm, hasta mı? dedi. Kısa bir süre sonrada hanımı kaybettik. Telefonla görüştüğümüzde eşimi kaybettiğimi duyunca üzüldüğünü söyleyerek baş sağlığı diledi.
İncesu’da Kara Mustafa Paşa Külliyesini gezdik. Yarım Mahalle Kilisesini gezdik,Hüseyin Hoca Hüsamettin Varlı’nın oturduğu Rum Evini gezdirdi, ve duvardaki mermer kitabeyi gördüler. Hüseyin Hoca Kilisenin tarihçesinden bahsetti. Ayrıca Vasili dedesinin bu kilisede papaz olduğunu söyledi. Sonra Yeni Cami Mahallesinde ki Kiliseye gittik. Kilise ye çıkarken dar sokaklarda Vasili Arabasının kaportasını çarparak ezdi. Hüseyin Hoca kilise hakkında geniş bilgi verdi, onlarda ilgi ile dinleyerek menmun oldular, ancak, kilisenin perişan halinden bizler utandık,durumu Belediye başkanına ilettik. Bu kilise bugün Kayseri Büyükşehir tarafından geniş çaplı resterasyon görmektedir. Bu manzara aşağıda okuyacağınız “Taşların Dili” adlı yazıya kaynaklık etmiştir.
Sonra, misafirleri Aksalur üzerinden Ürgüp’e uğurlamak için Baraja kadar gittik. Fotoğraflar çekildi, bu arada Hasan Tasacı, Ürgüp’te bu işlerle uğraşan Mustafa Çalış aracılığıyle, Vasili ve Dimitri İçin Balonla Kapatokya gezisi amaçlı randevü alındı. Bizler İncesu’ya dönerken Onlarda Ürgüp’e doğru yola koyuldular.
Hasan Çiftci-TAŞLARIN DİLİ
Hasan Çiftci’nin misafiri olan İncesu kökenli Vasil'i gördüğümde, beynimden akıp giden zaman nehrinde şimşekler çaktı, bu insan en az onbin yıldanberi yerleşik düzen yaşayan Anadolu'nun kültürel birikimin temsil ediyordu..Tarih öncesi çağlardan günümüze kadar gelen Hitit, Friğ, Lidya, Roma, Bizans'ın değer ve özellikleri yanında, "Harflermiz Yunanca Türkçe meram eyleriz" diyerek, konuşmasıyla ana dillerinin Türkçe olduğunu fısıldar gibiydi. Malazgirt'ten önce Anadolu'ya doğudan ve Balkanlardan gelen Türklerin etnik ve kültürel özelliklerini Ortodoks inancıyla harmanlamıştı. Bu coğrafya O'nu Malazgirt'le gelen bizlerden daha önce tanıyordu ve bizdendi.
Vasil ve Yunanistan'da baharat dışalımı ve dağıtımıyla uğraşan Yunan arkadaşı ile İncesu'yu gezerken hep bu duygular beynimde dans etti. Vasil, fiziksel görünüşüyle olduğu kadar konuşmasıyle hal ve hareketleriyle ne kadar çok Anadolu'ydu, ne kadar çok bize benziyordu.
Bu duygularla, Yarım Mahalle bulunan İos Efstatios ve Yeni Cami Mahallesindeki Agios Dimitrios Kiliselerini ve halen üzerinde Rumca kitabesi bulunan Rum evlerini gezdik. Bu arada bir gün sonra, Kapadokya'da balon uçuşları için Hasan Tasacı, Ürgüp'te turizimle uğraşan hemşehrimiz Mustafa Çalış ile bağlantı kurarak misafirler için yer ayarladı.
İki araba ile Yeni Cami Mahallesi’nde ki kiliseyi görmek için giderken, kilise yakınlarında Vasil arabasıyla duvara vurdu, kaportası yara aldı. Demek ”Taşlarında dili “var derlerdi doğruymuş, taşlar geçmişi unutmamıştı, Vasil’in dedelerinin kafalarındaki taş yarası izlerini torununun arabasında tekrarlıyarak ben buradayım, unutmadım diyordu.
Vasil ve arkadaşını Aksalur üzerinden Ürgüp’e giderken, O’nları baraja kadar uğurladık. Kırık kaporta, Yunanistan’a gittiğinde Vasil’in dedelerine kim bilir neler anlatacak..
Hüseyin Çavdar