İnsanlık tarihinden günümüze dek insan, düşünen, konuşan veya susan canlı diye tanımlanır. İnsana konuştu, yazdı, düşünüyor veya susuyor diye saldırmak, hakaret etmek doğru bir davranış olamaz.
Bir konuda konuşmamız veya fikir beyan etmemiz gerektiği zaman, bilgiye dayanması, hakikati ifade etmesi, bilimin ve aklın kabul ettiği ölçülerde konuşulursa, işte tam o zaman insan konuşuyor denebilir.
Yukarıda bahsettiğim bazı örnekler doğrultusunda takdir ve eleştiri hakkımı kullanarak ve en önemlisi insan olmamın güzelliklerini, düşünme yetimi ön planda tutarak devam ettiriyorum.
Makam ve mevki ne olursa olsun fark etmiyor, saçmalamayı, hakaret etmeyi, toplumu kandırmayı ve gündemi değiştirmeyi yaşam biçimi olarak seçenlerle, akıl ve bilimin ışığında yaşamayı seçenleri karşılaştırırsak, saçmalayanların daha da insan olduklarını sananlar var. İstiyorum ki konuşmalar ve yazılanlar öncelikle nezaket kurallarına bağlı kalınarak, daha sonra da bilimsel olması şartıyla değerlendirilsin, varsa eğer yanlışlıklar düzeltilsin.
Adam gibi ve doğru kullanılması şartıyla, Sosyal Medya bu imkanı herkese veriyor fakat bu mecrada da laubalilik ve seviyesizlik daha çok yer bulmaktadır.
Üstelik kullandığımız dil yani Anadilimizi, Türkçe’yi de adam gibi kullanmayı beceremiyoruz.
Gereksiz yerde gereksiz kısaltmalara gidiyoruz, “Teşekkür ederim” demek yerine “tşk” yazanlar da azımsanamayacak kadar çoktur.
Konu buraya gelmişken değinmek isterim, özellikle gençlerimiz bu konularda çok duyarsız, çok ilgisiz ve çok lakayıt olarak yaşamayı benimsemişlerdir.
Tarih, coğrafya, genel kültür, hukuk, edebiyat ve fen bilimlerinden bihaber olunca, düzgün soru sorma ve makul cevap verme seviyeleri oldukça düşük kalmaktadır.
Beşeri ilişkilerden yoksun veya uzak kalan insanlar, konuşmalarında saçmalayarak“AKAR” giderler, sorumsuzca.
Neymiş efendim “Eğitimin amacı bilgi değil, Allah korkusu ve kuldan utanmayı” öğrenmekmiş.
Sizden daha çok Allah’tan korkan, sizden daha çok kuldan utanan kimse yok mu?
Hep siz o makamlarda oturuyorsunuz ve üstelik Allah adını kullanarak.
Harp okulunun havasını koklayıp, temel eğitimini almasaydınız eğer kuldan utandığınız için sizi Genelkurmay Başkanı yaparlar mıydı?
Laik Cumhuriyetin olanaklarını kullanarak fen bilimleri eğitiminiz olmasaydı eğer Allah’tan korktuğunuz için Milli Savunma Bakanı ve Milletvekili olabilir miydiniz?
Yapmayın Paşam, konuşma metnini hazırlarken ayaklarınız yere bassın.
Belki de çocuklarınız anlattığınız kriterlere uymuyordur, bakarsınız ki çocuklarınız size benzemiştir, anlattığınız ahlak bilgisini verdiğinizden emin misiniz?
Birisi önünüze bir dosya koyar tüm ülkeye mahcup olursunuz, Allah korkusunu yüreğinizde yaşayın.
Bu ülkeye ve bu millete şükran borcunuzu hatırlayın, bulunduğunuz yerin size baki olmadığını ve sonunda köşenize çekileceğinizi unutmayın, zira toplum tarafından nasıl olsa unutulacaksınız, sizden öncekiler gibi.
Gidenler de, görevde kaldıkları süre içinde kendilerini vazgeçilmez sanmışlardı, ama bir baktılar ki yoklar.
Uzun yıllar hem yerel yönetici, hem de Bakanlık yapan büyüğümüz hiç gerek yokken “çocuklarımın kursağından haram lokma geçmedi” açıklaması yaparken giderayak düşünmeden sallamış oldu.
Bu Millete efendi olmuşsunuz ama bilmezden geliyorsunuz, zira hizmetçi olmaya gelenler, insanlar arasında sizden bizden ayrımı yapmazlar, hakaret dili kullanmazlar, bilmediklerini kabul eder susarlar, inançları sömürenlere karşı çıkar ve görevlerine son verirler, mülakatı kaldırıp işi ehline verirler ve en önemlisi eğip bükmeden Adaleti tesis ederler.
Şimdi soruyorum, KONUŞMAK MI SUSMAK MI?
“Hakaret insanın seviyesini düşürür, ben hakarete uğrayandan çok hakaret edene acırım”. Faruk Ergan