Hayatınız boyunca tarafsız ve adil olmayı seçin, bu insan iyidir, bu inançlardakiler kötüdür, şu eğitim kurumu terör yuvasıdır, bizim partiden olmayanlar vatan hainidir diye ayrımcılık yapmayın.
Hiç kimseye yaşam biçiminden dolayı hakaret etmeyin, ama size yapılan saygısızlığa ve yapılan hakarete de kayıtsız kalmayın, sorgulamaktan korkmayın.
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşımızı yazarken “KORKMA” diye başlamış. İtiraf etmeliyim ki ilk emir olan okumaktan korkuyorsun, ödev ve sorumluğunu öğrenmekten, haklarını istemekten, eleştirmekten, konuşmaktan, itiraz etmekten, icat çıkartmaktan, en önemlisi insan gibi yaşamanın gereklerini yerine getirmekten korkuyorsun.
Sen kendin için çok değerlisin, çok kıymetlisin, eşin benzerin ve tekrar bu hayatı yaşama şansın yok, bunu biliyor olmana rağmen gasp edilen hakkını tekrar alabilmek için gereğini neden yapmıyorsun, neden korkuyorsun?
Demokratik haklarını ve yasaların sana verdiği yetkiyi neden başkalarına kullandırıyorsun, seçme yetkisi tamamen sende olmasına rağmen ve seçilenlerin sana muhtaç olduklarını bildiğin halde, onların tahakkümüne ve zulmüne sessiz kalman korkaklığından kaynaklanıyor. Sen değişmedikçe, sen korktukça, üzerine basarak yükselmeye ve oturdukları koltuğun süresiz bir şekilde kendilerinin olduğunu düşünüyorlar.
Biliyorlar ki, sen istediğin zaman değil, senin seçmemenden korktukları için değil, kendileri yorulunca, paşa gönülleri isteyince veya terki dünya edince o makamı bırakacaklar.
Fertlerin korkuyor olması genetik olabilir, aileden veya çevresindeki gördüklerinden olabilir, çocukluk çağındaki aile içi şiddet ve okuldaki yaşadıkları, öğretmenin şiddet uygulaması kişisel korkuları körükler ve pekiştirir.
Toplumun genel olarak korkak olması idarecilerin en çok sevdiği ve vazgeçemediği aldatarak yönetme şeklidir.
İçinde bulunduğumuz şartların gerisinde korkunun yattığını kabullenmediğimiz de ve onu yenmek için çabaladığımızda gerçek benliğimizi ve insanlığımızı oluşturacağız, dolayısıyla daha mutlu ve huzurlu toplum olmanın temelini de atmış olacağız.
Korkunun ve saygının ne olduğunu hep karıştırdık, Tanrıdan, peygamberden, devletten, askerden, babadan, patrondan, her şey ve herkesten korktuk.
Sadece saygı duymamız gereken kurumlardan haklarımızı istemeye korktuk, insanca yaşamaya korktuk, bize hizmetçi olarak geldiklerini söyleyip efendi olanlara hesap sormaya korktuk, Cumhuriyet’in kazanımlarını talan edenlere ses çıkartmaya korktuk, tarikatlara karşı çıkmaya korktuk.
Ekonomik sorunları bahane ederek hakkımız olanı vermediler ama kendi harcamalarına gelince itibardan tasarruf olmaz dediler, dur bir dakika birader hani hizmetçiydin kamuyu talan ediyorsun demeye korktuk.
Sevgimizin, aşkımızın, şefkat ve merhametimizin içine korkuyu yerleştirdik, çoğu zaman seni seviyorum demeye korktuk, özgür yaşamanın tadına varmadan başkalarının isteği üzerine yaşadık ve o cendereyi kırmaya korktuk. Korktuğumuz için öfkelendik, bağırdık, çağırdık, sustuk, içimize attık, karşı çıktık ama direnemedik ve korkumuza yenildik, kaybettik.
Emekliye 12.500 lirayı reva görenlere açlık sınırı 20.000 lira oldu beyim demeye korktuk.
Senin çocukların ve torunların ne istiyorsa, neye ihtiyacı varsa benimkilerde aynısını istiyor demeye korktuk, korkunun sonucu olarak biri bolluk içinde, diğeri yokluk içinde büyüyen gençler rekabet edecekler ve başarılı olacak öyle mi?
Korkmak sana iyi gelmiş, korkmaya devam et.
”Okumayan, icat çıkartmayan ve az gelişmiş ülkelerdeki insanlar korkutulmaya mahkum edilmişlerdir.” Faruk Ergan