Türk Tarihinin dünya döndükçe alnında silinmeyecek kara, kapkara leke.
Bu leke sadece, gebermiş beş faşist diktatörün alnında değil.
Onlardaki katran karasıydı ve o leke ile toprağın altına öyle bir girdiler ki!
Şu halde başka kimin?
Türk Milletinin. Senin, benim.
Türk Halkı’nın da izi var alnında bu kara lekenin.
Neden mi?
15 Temmuz’da sokaklara dökülen, yaralanan, şehit olan bu millet 12 Eyül’de neredeydi?
Milyonlarca insanın hayatı yiterken… Ocaklar sönerken…
Milyonlarca kişinin hayatını etkileyen faşist cunta yıllar sürecek travmalara neden olurken...
Darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alınırken, 210 bin davada 230 bin kişi yargılanırken…
7 binden fazla kişi için de idam cezası istenirken...
Bunlardan 517 kişiye idam kararı verilirken, kararların 50'si uygulanırken…
Sahi neredeydi? Neden süt dökmüş kediye döndüler? Tabansız, yüreksizdiler?
27 Mayıs’ta neredeydi?
Yalanlarla, dolanlarla yüzlerce insan Yassıada’da en ağır işkenceler altında inlerken…
Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan gibi değerli devlet adamları sapık bir katil gibi darağaçlarına gönderilirken…
Bir ülkenin başbakanı en aşağılayıcı, en onur kırıcı, en utanç verici sözlere, davranışlara maruz kalırken…
Ve asılırken…
Ve asıldığı ipin parası ailesinden istenirken…
Sahi neredeydi? Neden cadde, sokak, bulvar dökülmediler?
Neden içlerinden bir Halis Demir çıkaramadılar?
Bitmedi daha;
28 Şubat’ta neredeydi bu halk?
Sıradan bir general “Demokrasiye balans ayarı…” bahanesiyle Sincan sokaklarında tanklarla darbe provası yapıp devlet içinde devlet olmaya kalkarken…
Ülke başbakanına, sıradan bir memurmuş gibi ya da onun üstünde bir makam mış gibi hakaret edilirken…
Binlerce öğrencinin, sadece inancından dolayı öğrenim hakkı elinden alınırken…
Süründürülürken… Yaşam hakkı tanınmazken…
Sahi neredeydi? Neden bir kahraman çıkıp tankın altına kendini atmadı?
Söyletmeyin beni.
Bugün 12 Eylül hatırlatayım istedim.
İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.
Mustafa Pehlivanoğlu’nun, olay günü cezaevinde olduğu dolayısıyla suçsuz olduğu askeri mahkemece onandığı halde faşist diktatör kan içmeye doymadı.
Mustafa’yı bir teravih namazına gireceği sırada apar topar aldılar ve faşist diktatörün tabiriyle sallandırdılar.
Kurbanlık koyun gibi.
Darbe öncesinde bir askeri inzibatı öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980'ta idama mahkûm edildi.
Yargıtay tarafından Eren'in idam kararı, iki kere iptal edildi. Bakın bir defa değil iki.
Katil de olsa yaşı küçüktü idam için ama faşist diktatör için önemli mi?
Faşist Cunta tarafından onaylanan kararla yaşı büyütüldü.
Üstelik 1 gecede.
13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi.
Kan içici Evren'in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" sözünü hatırlayın.
Tıpkı; “ Bir o taraftan, bir bu taraftan sallandırın” sözü gibi.
Milyonlarca insanın hayatı bitti. Ocaklar söndü.
Sahi ey halkım!
12 Eylül’de neredeydiniz?