Ekran hiç durmaksızın değişiyor.
Dünya her sabah güneşle beraber yeni oluşumlara gebe.
Yeni olaylar, yeni kişiler ya da yeni yüzler.
Tarih boyunca bu böyle.
Böyle de olmaya devam edecek.
Kuşkusuz, Dünya döndükçe.
İsterseniz bunun adına evrim deyin, gelişim deyin, ne derseniz deyin.
İyi ki ölüm varmış. İyi ki ömür göz açıp kapayıncaya kadar bitip tükeniyor.
Ve iyi ki o inandığımız hesap günü var.
Dünya ekranlarından kimler gelip geçmedi ki! Kimler görünüp kaybolmadılar ki?
Hani neredeler o Dünyayı kana bulayan diktatörler? Ölümü aklının ucundan bile geçirmeyen, ana bu an, saat bu saat gibi düşünen eli kanlı insanlar?
Doğrudan veya dolaylı, milyonlarca insanın acı çekmesine, gözyaşı dökmesine ve ölümüne neden olan eli kanlı krallar, diktatörler, faşist liderler*
Müthiş zekâlarını kötü amaçlı kullanan adamlar?
Ölümü, başkaları, saltanatı kendileri için bilip, babadan oğula, halkının üstünde Demoklesin kılıcı gibi sallanan diktatörler?
Aileleri? Yedi sülalesi?
Bugün Firavun yok. Onu toprak bile kabul etmiyor. Onu toprak bile kusuyor. Kaldırdı attı. İbrahim ateşleri içinde inşallah cayır cayır yanıyordur kefere.
Bugün Nemrut yok. O şimdi Gayya kuyularında. Musa’nın asası, hiç bilinmedik, hiç görülmedik bir ejderha gibi yuttu Onu.
Bugün ne Ebu Cehiller, ne Lehebler…
Netenyahu gibi dişlerinden Müslüman bebeklerin, Filistinli gencecik kızların, delikanlıların kanı akan Siyonist Yahudiler halen kanı içmeye devam etseler de;
Ondan öncekiler Cehennemin en diplerinde feryad-ı figan ediyorlar ki, o da gün gelecek onların yanında çok sesli koroya katılacak.
Bunda şüphe yok. Zerre kadar. İnananlar için tabii ki. İnanmayanların, zaten toprak ötesi yolculuğa çıktıklarında merakları gidecek.
İnsan kasapları. Adı ne olursa, kim olursa, ne kadar saltanat sürmüşse.
Onlar ve benzerlerinin boğazları, gözleri engereklerin yuvası şimdilerde.
Bunların şeklini sadece yaratan biliyor. Onun tasarrufunda. Onun, asla şaşmayan, zerre kadar haksızlık yapmayan ilahi yasaları çerçevesinde.
Onun ilahi adaletin tek mahkemesi olan Mahkeme-i Kübra’da.
Şaşmak yok, rüşvet yok, torpil yok, hatır, gönül meselesi yok, Makam, kariyer, zenginlik yok.
“Adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı” Hiç yok.
Adam kayırmaca, göz bağının altından çaktırmadan bakmak hiç ama hiç yok.
O kadar geriye gitmeye de gerek yok.
Hatırlayın bir devirler bu Dünya’da Lenin’ler, Stalin’ler, Mao’lar, Hitler, Mussollini, Pinochetler yaşadı, insan kanı içti.
Ülkesini kan ve gözyaşına boğan, halkı vebadan değil, açlıktan kırılırken, tuvaletleri bile altın kaplama olan ne diktatörler yaşadı.
Bugün hiç biri yok. Toprak yedi, bitirdi.
Ve Beşar Esad…
Çağın eli kanlı diktatörlerinden. Rus Jandarması babası Hafız Esad gibi, dedesi gibi.
Öyle bir cani ki yerin yüzlerce metre altına, binlerce mahkûmu canlı canlı gömecek kadar.
Aç, çıplak, hasta bırakıp öldürecek kadar.
Akla hayale gelmeyecek işkence türleriyle insanların akıllarını, hayatlarını yitirmesine sebep olacak ve bundan da zerre kadar vicdan azabı duymayacak kadar.
Mahkeme yok, yargılama yok, belli bir ceza yok, af hiç yok. Yer altına canlı canlı göm ve adını unut.
Fazla söze gerek var mı? Kuyruğunu bacakları arasına sıkıştırıp, delikanlılığı, karizmayı çizdirip bir lağım faresi gibi soluğu Moskova’da aldı.
Yandaşlarını arkasında bırakıp üstelik.
Halkın ferasetinden korkmayan bu diktatör de belasını öyle bir buldu ki ne Rus Mig’leri kendini kurtardı, ne şemşamer mezhepli İran Mollaları.
Her çıkışın nasılsa bir inişi var. Çünkü gelecek de bir gün geliyor.