Doğduğunda ailesi tarafından bir çöplüğe atılarak terk edilmiş ve Çocuk Esirgeme Kurumunda büyümüş olan Murat Akman…
Ne kadar istemese de 18 yaşına geldiğinde evi bildiği kurumdan ayrılmak zorunda kalmış. Ayırmışlar daha doğrusu.
Askerlik görevini komando olarak yerine getirirken devletin kendisine bağladığı maaşı çocukların ihtiyaçları için kuruma gönderiyormuş.
Şehit Komando Uzman Çavuş MURAT AKMAN'ın ailesi olmadığı için TÜRK MİLLETİNE yazdığı ve geri dönmediği bir operasyon öncesinde bir arkadaşına verdiği işte o mektup:
Ağlayacak bir şey bulamadınızsa bu mektuba ağlayın.
“ .... Bu yazı bir komando uzman çavuş mektubudur ve siz bu mektubu gazeteden okuyorsanız ölmüşüm demektir. Bir ailem olsaydı bu mektubu onlara yollamak isterdim ama yok.
Size koğuştaki ranzamdan yazıyorum. Şu an etrafımda Adana, Ağrı, Sivas, Edirne, Diyarbakır, Ankara, Antalya, İzmir, Urfa, Trabzon...
Türkiye’nin dört bir yanından birbirini tanımayan ama birbirlerinin canını korumaya yemin etmiş bir sürü asker var.
Birazdan operasyona gideceğiz, tek dileğimiz kayıp vermeden geri gelmek.
Askerliğim bittikten sonra yırtıp atacaktım bu mektubu ama şu an okuyorsanız yırtamadım demektir.
Zaten pek de kalem tutmaz elim silahtan başka.
Tuhaf olan siz bu mektubu okurken ben neden öldüğümü bile bilmiyor olacağım.
Ya bir mayına bastım ya da yediğim bir kaç kurşun.
Bileniniz var mı ben nasıl öldüm?
Kışlada her televizyona bakışımda birbirinizi öldürdüğünüzü birbirinizin canını yaktığınızı gördüm.
Müziğin sesini çok açtı diye komşusunu vuranlar.
Gücü kadına yetenler. Cebindeki on lirası için adam vuranlar.
Kız arkadaşına baktı diye alayını bıçaklayanlar.
Sanatçının özgür ifadesi, görüşü adı altında bu ülkenin temeline dinamit koyanlar.
Bileniniz var mı?
BEN KİMİ KORUMAK İÇİN ÖLDÜM?
Eti az pişti diye garsona çıkışan adam;
Sen rahat uyu diye kurşunlar başımın üstünden geçerken …
Ben dağda her bulduğumu kesip yedim.
Arabasını solladılar diye levyesini kapıp arabadan inen adam…
Beni bir çöp bidonuna atıp giden anam. Yüzünü hiç görmediğim, sesini hiç duymadığım, Mahkeme-i Kübra’yı hiç duymamış anam.
Söyleyin ben kimin için öldüm?
Yetimhanede ve askerde en güzel şeyin ekmeği bölmek olduğunu öğrendik biz.
Peki size neyi bölmeyi öğrettiler?
Sizi önce Allah’a sonra birbirinize emanet ediyorum.
Ben sizden razı oldum Allah’da sizden razı olsun …. “
Tarihe bir mektupla muazzam bir not düşmüş şehit asker in yazdığı bu satırlar sanmayınız ki kurgu, senaryo ya da hikaye.
Tamamen gerçek.
Tıpkı onu şehit edenlerin kurşunlarını TBMM de devlet, demokrasi adına, hukukun üstünlüğü adına kendi elleriyle vermek zorunda kaldığı gibi gerçek.
Popolarına ceylan derisi koltuklar verdiği gibi gerçek.
Eli kanlı, kundaktaki bebeklerin bile katili caninin TBMM Kürsüsünde konuşmaya davet edildiği gibi gerçek.
Öyle doluyum, öyle doluyum ki…
Bu yaştan sonra, mahpus damında volta atmaktan korkmasam püsküreceğim,
Etna gibi, Vezüv gibi.