Meyvelerin ve diğer tüketim maddelerinin nasıl birden bire tavan yaptığını kimseler ne anladı, ne de sordu ne de neden denetim olmadığını birilerine sordu.
Dolar yükseldi.
Başına taş düşse dolardan bilecek.
Olur ya!
Canınız kuru yemiş çekti. Çocuklarınız, hamile eşiniz yutkunarak baktı ve siz tadımlık da olsa almak zorunda olduğunu hissettiniz.
Toptancıların, üretim yerlerinden öldü fiyatına aldıkları yiyecek türü şeyler için yüklüce ödeme yapmak zorundasınız.
Çıkın fiyat kontrolü yapın şu mübarek Ramazan Ayı’nda ve oruç ağzınızla.
Ahlaksız herifler. Aç gözlüler.
Bırakın kulundan utanmayı, bırakın yerel yönetimlerce olası ki olması hayal bir zabıta baskınından çekinmeyenleri, Allahtan bile bu bağlamda korkmayan irezil herifler.
“Efendim toptancılar, kabzımallar, bize pahalı veriyorlar biz de üstüne komik bir kâr koyarak satmak zorunda kalıyoruz.
Biz de şikâyetçiyiz.”
Komik?
Komik kâr payı öyle mi? Canım benim ( ! ) Ufak doğra da civcivlere yem olsun
Şener Şen’in “ Namuslu” filminde çizdiği karakter gibi dürüst ticaret yapana ki eminim bu çarka kendini kaptırmayanlar halâ vardır.
Üreten hariç, toptancıyı da, Avm işletmecisini de, pazarcısını da…
O içler acısı bir de trafik kazaları. Trafik canavarı, zırıl zırıl cahil heriflerin neden oldukları cinayetler.
Elhamdülillah kaza ve kadere imanımız tam da memleketlerine bayramlaşmaya giden onlarca insanın ölümüne, onlarca ocağın sönmesine neden olmak cinayet değil de ne?
Ya şu vatanlarına dönmek istemeyen Suriyelilere ne demeli?
Kızmak mı gerek, üzülmek mi gerek şaşırdım kaldım yahu!
Üstelik koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin koruması altında.
Mafyalığa bile soyunanlar vardı.
Sıkıyorsa ters bir şey söyleyin.
O güzelim Çorakçılar Parkı nasıl parklıktan çıktı herkes biliyor, herkes görüyordu.
Bir şey de diyemiyordunuz. Deseniz birilerinin yakıştırdığı ensarları, muhacirleri adınız düşman görüyora çıkıyordu.
Kimseye de şikayet edemezsiniz. Yediğiniz dayak yanınıza kâr kalır.
Size bir şey soracağım. Lütfen elinizi vicdanınıza koyup, objektif bakıp öyle cevap verin:
Kayseriye, gökteki uçak ve yerdeki masadan başka hareket eden her şeyi yiyen zalim, putperest, kan içici Kızıl Çinden aynı nedenle gelen Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz de var.
Türkmenler de vardı.
Bulgar asimilasyonundan kaçan, Yunanistanda Batı Trakya Türkleri de geldiler öz vatanlarına.
Hiç onların çoluk, çocuk dilendiklerini, merhamet avcılığı yaptıklarına, olay çıkardıklarına, kendilerine ekmek veren eli ısırdıklarına tanık oldunuz mu?
Madalyonun diğer tarafını görmek ister misiniz? Ya da en trajik yönünü?
Biliyor musunuz bu ülkede sanki Osmanlı’da olduğu gibi fakir insan yok gibi.
Öyle ya! Milli hasıladan kişi başına düşen gelirin 10 bin dolardan azcık fazla olduğu bir ülkede
Yoksulluk sınırı şuymuş, açlık sınırı buraya kadar gelmiş, asgari ücretli sürünüyormuş falan filan söylemleri geçin.
Kaldı ki sizlerde gördünüz benim gördüklerimi. Belki sizlerde yaşamak zorunda kaldınız.
Yahu marketlerde, Avm’lerde, özellikle yiyecek reyonları resmen kuruyor be! Millet pahalı, mahalı demedi anında sürekli alıyor.
Market arabaları ağzına kadar doluyor, taşıyor sonra da çektir kredi kartını daha sonra da öde asgarisini ve de öde faizini.
Pahalı ürünleri protesto etmek akıllarına bile gelmiyor oruç keyfi ile.
Semt pazarları bundan geri kalır mı?
Oralarda da fiyatlar tavan yaptığı halde pazarcılar da aynı. Sesleri solukları kesilmiyor bağırmaktan.
Malları anında tüketiliyor.
Meğer bizlerde ne çok para varmış yahu!