T A N I Y A L I M...
HASAN ÂŞIK (GIYÂBİ)
VE ŞİİRİ (Ö:14.07.2000)
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
Ali Rıza Navruz
Gıyâbi; Kayseri İlinin Bünyan İlçesine 21 km uzaklıktaki Karakaya köyünde 1914 yılında doğdu. Asıl adı; Hasan Âşık’tır. Gıyâbında çok konuşulduğu için “gıyâbi” mahlasını kullanmaktadır şiirlerinde. Yedi sekiz yaşlarına gelince babası tarafından köyün imamının yanına verilerek Kur’an dersi aldırıldı. 13-14 yaşlarında ise köye gelen bir eğitmenden yeni harfleri öğrenerek okuma ve yazmaya başladı. Ama “Kınamayın gece diye, Güneş doğurur geceler…”
Gıyâbî’nin babası merhum Mehmet Ağa. Kendisi o yörede sevilen, sayılan ve “Atatürk” lakabıyla tanınan birisidir. Annesi Firdes Hanım da saygın bir kadındır. Merhum Mehmet Ağanın hâli vakti yerindedir. Ancak oğlu Hasan ile yıldızları bir türlü barışmaz. Bu yüzden babasından sık sık dayak yer. Babası için Gıyâbî şöyle der; “ Bana çok eziyet etti, çok döverdi. O yüzden de bana zararı çok oldu.” Gıyâbî 17-18 yaşlarında, Doruklu köyünün güzel kızlarından Nimet Hanımla evlenir. Veysel, Ali ve İskender isminde yaşayan üç oğlu, Rafiye isminde de bir kızı vardır. Vefat etmiş olan Mustafa isimli bir oğlunu da burada rahmetle analım..
Gıyâbî ilk şiirini ne zaman yazdığını hatırlamıyor. Ancak aklında kalan şu olay var; “bir gün bir ağacın altında uyuyordum. Daha gençtim, delikanlı çağında sayılırdım. Sert bir sesle uyandım, sıçradım yerimden. Arkasından şiir söylemek geldi içimden. O gün bu gündür şiir söylüyorum.” Sözlerinden de anlaşıldığı gibi badeli ozanlarımızdandır Hasan ÂŞIK.
Gıyâbi’nin yüreğini kırk odalı bir hana benzetirsek her odanın ayrı bir işlev için bezendirildiğini düşünebiliriz. Ama her odanın o kendine has atmosferini istesek de yeterince teneffüs edemeyiz. Ama şunu söyleyebiliriz şiiri için; Onun şiirlerine hâkim olan unsur; kendi iç dünyasının fırtınaları ve çevresidir. Ayrıca Türk Edebiyatının sözlü türleri de etki etmektedir. Hayatının büyük bir bölümü köyde geçtiği için yine şiirlerine köy hayatının sosyal yaşamı yansır. Gıyâbî’nin şiirlerinde işlediği konulardan biri de yalnızlık olgusudur. Yıllarca yaşadığı bu durum ve çekmiş olduğu çilesi şiirlerine bakın nasıl yansır: “El üstünde mâşuk lâyık görülmüş/ Çileli mizacım haktan verilmiş/ Üstâdın da bu hâllerden yorulmuş/ Sonbaharı gelmiş, kışı yakındır…” İşlemiş olduğu temalar dışında şiirine teknik açıdan bakacak olursak, şiirleri pek çok ozanımızda görüldüğü gibi koşma türü ve âşık tarzıdır. Zaman zaman yöresel sözcükler de doğal olarak girmiş şiirlerine. Divan Edebiyatında hiciv dediğimiz taşlama/yergi türü onun asi ruhuna tam da uymuştur denilebilir…
Bir varmıs bir yokmuş diye baslayan
Masallar tadında yaşadı gitti
-Bir zaman önce-
Bir çileydi yüreğini haşlayan
Dost icin dünyayı bosadı gitti
-Bir zaman sonra-
Vefatından sonra; hakkında şiirlerinden oluşan bir kitap /Hayatı ve Şiirleri/ yayınlandı. Ayrıca yayına hazır şiir dosyası bulunmaktadır...
TURNAM
Turnam senin gibi baharım yazım,
Uçurdum elimden görmedim yüzün.
Katarın geriye dönünce güzün;
Bir tur atmayınca geçme köyünden,
Mevlâ’yı seversen açma soyundan.
Turnam değerin var kuşlar içinde.
Neden yas kokusu kokar göçünde?
Yoksa dost yarası var mı içinde,
Tekrar ötmeyince geçme köyünden;
O yar kahpecedir içme suyundan.
Sakın meyil etme yaralar seni.
Sitemkâr avcılar vurdular beni
Acı sözlerinen deldi sinemi,
Aman demeyince geçme köyünden;
Ben çekerim zalim bilmez halimden.
*
Hasan ÂŞIK