A.GANİ ÂŞIK ve ŞİİRİ
-----------------
Ali Rıza Navruz
O;
25.02.1937 yılında Kayseri’nin Bünyan İlçesinin Karakaya Köyünde/Mahalle dünyaya geldi. Babasının adı Mehmet, annesi Firdevs Hanımdır. Henüz 14 yaşlarındayken babasını kaybeder. 1946 yılında Kayseri Kuran Kursundan mezun olduktan sonra çeşitli âlimlerden Arapça dersleri alır.
1971’de kendi çabasıyla Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitiren A.Gâni Âşık, Karayolları ve YSE teşkilatlarının çeşitli kademelerinde memur, şef ve müdür olarak çalışır. 1972-1973 yıllarında Bor ve Yeşilhisar’da Müftüdür. Ayrıca Almanya’nın Batı Berlin ve Stuttgart eyaletlerinde Başkonsolosluk Ataşeliğinde dört yıl din görevlisi olarak hizmette bulunur. 1977 yılı Genel Seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisinden 16. Dönem Kayseri Milletvekili olarak meclise girer.
A.Gâni Âşık Çeşitli Ulusal gazetelerde makaleler de yazmıştır. “Burçak Tarlasından Millet Meclisine” isimli kitabından sonra, “Lalebeli Esintileri(2010)” isminde bir de şiir kitabı yayınlamıştır.
Onun Şiirine Gelince: Goethe der ki; “bir dil verildi bana, çektiklerimi anlatayım diye…” Tamam dil verilmiş ama o dili edebi bir biçimde kırbaç olarak kullanabilmek de marifet olsa gerek; İşte o marifetin sahibidir şiirde A.Gâni Âşık: “Hazineyi kepçeledi/Celle celalü hu/Tarlaya İmar aldı/Amme nevalü hu. Ormanı arsa yaptı/Velâ İlahe gayrü hu.”
Çelişkilerin yaygın ve yoğun yaşandığı coğrafyamızın; sosyal konularına ait renk ve çizgilerinin yanında şahsi duygularının ve gözlemlerinin de şiir tuvaline yansımış olduğunu rahatça görebilmekteyiz. Göreceli, Moda Müslümanlık, Şecere, Kenan Evren, Yüksek Rant, Tilkinin Haccı, Çağdaş Kız, Kuyruk Yağı isimli şiirler bu konular için sanırım yeterli örneklerdir…
Bir sanatçı yaşamış olduğu çevrenin, mekanın çeşitli kaynaklarından beslenemiyorsa eğer, ortaya çıkarmış olduğu ürün sadece bir ütopik duyuş olarak sırıtır kalır karşımızda. A.Gâni Âşık; ferdi duyum ve sezgilere ve bunun yanında ruh dünyasının zenginliklerine yönelmişse onun şiirlerine yansıyan sevgi, aşk, hasretlik gibi kavramlar; sadece bireysel ilişki yerine yaşanılan çevrenin değerlerine bağlı bir davranış bütünü olarak yansımıştır diyebiliriz rahatlıkla.
Şiirlerine baktığımızda, çoğunluğu -ölçü bakımından- hece ölçüsüyle yazılmış. Bir kısmında ise serbest tarz tercih edilmiş. Hece şiirlerinde nazım birimi olarak da dörtlükler ve beyitler kullanılırken, serbest tarz şiirlerde nazım birimi olarak bentler kullanılmıştır. Genel anlamda bu çerçeveye baktığımızda şiirlerde hece ölçüsünün daha ustalıklı olarak kullanılmış olduğu bir gerçek… Serbest tarz şiirlerde ise; şiirlerdeki ritmin, iç ahengin varlığını da görebilmekteyiz.
BOR’DA BAHAR
*
Ezan sesi yükselir evrenin boşluğuna
Tüm gönüller vurgundur, seherin hoşluğuna
Bülbüller çile çeker, gülün sarhoşluğuna
Bülbül uysal, gül vefasız…
Zümrüt gibi ovalar, allı baharlı dağlar
Her koyağı bir cennet, her köşeden su çağlar
Güller seherde ıslak, bilinmez niçin ağlar
Bir dert ki, belki devasız…
Bahçeler renk cümbüşü, her çiçek bir dantela
Fesleğenle okçuyu, komşu yapmış Teâla
Hasan dağı şaheser, Toros aliyyülâlâ
Koca kâinat hatasız…
Şafak beyaz tül gibi, büyüleyerek ışır
İnce uzun selvide, yapraklar hışır hışır
Hakkı zikreden kuşlar, ne güzel cıvıldaşır
Melekler gibi günahsız…
Şeyh Ahmed-i Kuddusi, ne mutlu Borda medfun
Bağrı püryan olanlar, ona gönülden meftun
Mezarında bir gül ki, her seher açar mahzun
Bülbül susmuş, gül safasız…
*
A.GANİ AŞIK