KAHIR VAR ÖFKE YOK..
""""
Ali Rıza Navruz
Dünkü gece onu gördüm… Mevlâna Celâleddîn-i Rûmi’yi..! Şam’da şekerini (Şems) bulamamış, ama gelip beni buldu… Yârenlik ettik şuradan buradan. Bet beniz arası hâlimden, korkmuş olduğumu sanırım anladı ki; “Gecenin bir yarısı senin yanındaysam, korkma sakın! Zira ben senin yakınınım.” sözleriyle inan ki rahatlattı beni... Rahatladım!.. Sonra devam etti: “Bir bülbülün ötüşünü öğrensen de onun gülle ne işi olduğunu ne bilirsin sen, bilsen de o da zahirîdir…”. Bozuldum elbette ki bu söz üzerine… Yâ Allah deyince, aklıma şu sana zaman zaman okuduğum hüzzam makamlı şarkı vardı ya, (hani; güftesi Hikmet Münir Ebcioğlu'na bestesi de Cevdet Çağla'ya ait olan) işte o geliverdi aklıma caaan! Okudum:
“Şu göğsüm yırtılıp baksan, dikenler aynı güldendir.
Şikayet bilmeyen kalbim kanar, hep aynı eldendir.
Bu dertten kurtulan yok mu, dualar hangi dildendir.
Şikâyet bilmeyen kalbim kanar, hep aynı eldendir.”
Rahatlattım… Sonra, gülümseyerek sözlerini sürdürdü; “Lanetli iblis yüz binlerce yıl Âdemle savaştı. Kuşluk vaktinde gübre gibi rüsva oldu. Gündüz, açığa çıkıncaya kadar bekle, öfkeyi dizgine bağla…” Bu sözlerdeki işareti anladım desem, billâhi yalan olur caaan!.. Acaba sana öfkelenmelerimi mi anlamıştı? Gururu kırmam, sabahları, hayra alâmet bilip beklemem neyin ifadesiydi? Soramadım… “Musa’nın cismi bir kuru balçıktı…” “Tur Dağı Musa’nın nuruyla raksetti ve o dağ aziz bir suflî oldu…”
Eeeeee’si meeeee’si yok!.. Karışan kafamı önüme eğip: “Ey Hazret keşke şimdi gitsen de ben, yağmur ve can birlikteyken gelsen ne olur!” dedim… Bu benim lüzumundan daha da öte lüzumsuzluğuma baktı da: Eyyy “Irmak, yağmur suyunun esiri olan değirmen çarkı…………” Ve sözünü hitâma erdirmeden kayboldu Mevlâna! Utandım can…
Bak; şafak şu an! Üstelik yağmur da yağıyor!
Kahır var, öfke yok!
Sen de yoksun!
Olsun…