MOR ERİK YALNIZLIĞI
Sanıyorum bana küs, tepemdeki şu bulut.
Diyor ki; yüreğinde değilim ben, bin umut.
Ne var ise heybende, adı soyut ve somut,
Durma çıkar, hızlı at hummalı derinlere;
Dönmez hiç sana geri, çok derindir o dere.
Çölün adı Mecnunsa, Leylâ hicran duygusu.
Bak nedensiz kapandı, pandoranın kutusu.
Çılgın bir şelâleye, nasıl derim; zem-zem sû,
Desem, çekilir mi ki çağlaması inlere;
Tut elimden ey bulut, çek beni serinlere…
Karınca kararınca, taşınır mı şu yüküm?
Dağıldı mısralarım, şimdi anlamı; kem-küm.
Sormayın, deli tayı harlı harmana sürdüm.
Geri dönerse eğer, sal gitsin yarınlara,
Ben çaresiz kalayım devâsâ sorunlara.
Arşa yükseldi bulut, umarsız selam düştü.
Şakıyan dillerinden bir ince kelam düştü.
Dedim halimi yazam, elimden kalem düştü.
Kalsın mı ülfetimiz şimdi arsız kinlere,
Kes/sen ceza ne yazar; parçaya, yekünlere.
Bu bir şiir değildir, mor erik yalnızlığı.
Bir gölün dip kenarı, garip turna sazlığı.
Bana, hanlı ebemin miras kalan üzlüğü
İçindeki derdimle verilsin fırınlara;
Yarı ham kalmayayım çözümsüz sorunlara.
Ey saçları çözümlü, gözleri damla gölgem!
Ne söylesen haklısın, hatta desen ki; sersem.
Sözümü geri alıp, özümü sana sürsem,
Hesapsız hesaplarım, değer mi burunlara?
Kulağımı tıkadım, /vurun ha vurun/lara…
*
Ali Rıza Navruz
/bet beniz arasında/