CİNS ŞAİR CEMAL SÜREYA
-----------------------
“Sen bakma bu kadar hüzünlü şeyler yazdığıma, ben çok gülerim. Ve gülerken hiç kimse yalan olduğunu anlayamaz…”
Ali Rıza Navruz
^^
“Tarih öncesi köpekler havlıyordu." Ve o an itibariyle Ülkü Tamer onun için: “Tanrı/ Bin birinci gece şairi yarattı/ Bin ikinci gece Cemal'i” şeklinde dizeler diziyordu. Bu sözlerde bir abartı unsuru var mıdır bilinmez ama bilinen bir şey var ki Cemal Süreya Türk Edebiyatının en önemli şiir, deneme ve öykü yazarlarından birisidir. Pülümür İlçesi o yıllarda Erzincan’a bağlı bir ilçeydi. İşte Cemal Süreya bu İlçede 1931 yılında dünyaya gelir. Asıl adı; Cemalettin Seber… Kimisi der onun için Zaza, kimileri der Kürt! Mesele burada kimin ne dediği değil, onun Edebiyatımızdaki yeridir sanırım.
Ben şimdi şairimize dönüp “Biraz kendinden bahseder misin şair” desem eminim diyecektir ki: “Babam Hüseyin, anamsa Gülbeyaz’dır. Ben çocukluğumun ilk yıllarını Erzincan şehrinde geçirdim. Yıl 1938 idi ve o tarihte Dersim isyanı oldu. Bu arada büyük amcam hakkında sürgün kararı çıktı. Bizler de tüm aile olarak Erzincan’ı terk ederek Bilecik’e yerleştik. Bir zaman sonra Bilecik’ten İstanbul’a geçtik, burada yaşadığımız sıkıntılar nedeniyle ver elini tekrar Bilecik… Sürgün olduğumuz bu yerde annemi kaybettim. Babamın tekrar evlenmesi ile hayatımız adeta zindana döndü. Üvey annemiz Esma bana ve kardeşlerime yapmadığını bırakmadı dersem yalan söylemiş olmam. Daha sonraları babamı da bir trafik kazası sonucu kaybettik. Dört çocuklu ailenin en büyüğü olarak tüm yük omuzlarımdaydı artık… İlk mektebe Bilecik’te başladım, İstanbul Beyoğlu’nda bitirdim. Sonra Haydarpaşa Lisesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümünü bitirdim. Maliye bakanlığında müfettiş yardımcılığı ve müfettişlik görevlerinde bulundum. Sonrasında darphane Müdürlüğü, Kültür Bakanlığında Kültür Bakanlığı Danışma Kurulu Üyeliği, 25 yılı aşkın Türk Dil Kurumu Üyeliği görevlerini yürüttüm. Ayrıca yayınevlerine danışmanlık, redaktörlük, çevirmenlik gibi hizmetler de ürettim.”
Şairimizin ilk şiiri “Şarkısı Beyaz” Mülkiye Dergisinin 8 Ocak 1953 tarihli sayısında yayınlanmıştır. Ağustos 1960’tan itibaren “papirüs” dergisini aralıklı olarak 49 sayı çıkarmıştır. Pazar Postası, Yeditepe, Oluşum, Politika, Yeni Ulus Aydınlık, Saçak, Yazko gibi dergiler de zaman zaman onun şiir ve yazılarını yayınladı.
“İkinci Yeni hareketi” dendi mi elbette ki ilk akla gelen isimdir Cemal Süreya oluyor. 1950’den sonra ortaya çıkan Garip şiirinin biçime önem vermemesine, konuşma dilini kullanmasına, şiiri günlük sorunlarla oyalamasına tepki olarak ortaya çıkan “İkinci Yeni Hareketi” ile birlikte, geleneğe karşı olan bir şair olmasına karşın geleneği şiirlerinde en güzel şekilde kullanmıştır. Kendine özgü bir söyleyiş biçimi vardı onun, şaşırtıcı buluşları da… Duyarlı, çarpıcı, sağlam imgeleriyle bu hareketin en başarılı örneklerini sergilemiştir denebilir. Yeri gelmişken söylemekte yarar görüyorum; bu hareketin adını 1956 senesinde Muzaffer Erdost koymuştur. Hareketin temsilcileri ise; Şairimiz Cemal Süreya, Edip Cansever, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Turgut Uyar, İlhan Berk, Ülkü Tamer. Daha sonra bu ekibe katılanlar da olmuştur elbette ki… Mesela Oktay Rıfat!
Onun hakkında yazanların iddialarına göre; Nedim’den, Karacaoğlan’dan, Nazım Hikmet Ve Yahya Kemal’den sonra kadın teması en çok onun şiirlerinde ele alınmış. Fakat Cemal Süreya şiirinde “kadınların yalnızca aşk imgesi olarak yer almadığını” Şair İnci Polat belirtmektedir. Yine İnci Polat’a göre; şairimiz “ezilen, horlanan, sömürülen kadınların” da şiirini yazmıştır. Peki, kadınlar nasıl gider (terk eder) bay şair desek, kadınların gidişi hakkında bakın ne der bizlere: “Yüreğindeki bavulları toplamıştır, kafasındaki biletleri almış ve aslında bedeni orada durarak, ilişkiden çıkıp gitmiştir. Kadın gerçekten gitmişse, çok sessiz olmuştur ayrılışı. Kimse hissetmeden kapıları vurup kırmadan gitmiştir. Her akşam eve geldiğinde kapının açıldığını gören adam anlamaz ama bir kadın sessizce gider. Bir kadının çığlıklarından, kavgalarından korkmamak gerekir, çünkü kadının gidişi sessiz ve asildir…”
Aşk ona göre; “Aynı masada mektuplaşmaktır. Ütopyası kendi mektubunun postacısı olan kızdır. Hep âşıktır, tam dört kez evlenir. Nerde bir çift göz görse tutar onu sevgilisine tamamlar.” Cemal Süreya’nın bütün sevgililerine “annem küçükken öldü, beni öp, sonra doğur beni” diye seslendiği söylenmektedir. Ne diyelim, “cins şair” işte...
“Dedim ya… Eylül’dü. Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin"
Cemal Süreya ile Sezai Karakoç üniversitede sınıf arkadaşıdırlar. Serde gençlik var, üstelik de sınıflarında Geyve’li Muazzez Akkaya isimli güzel bir kız… Bu iki arkadaşın gönlü aynı çalıya konar. Duygularını birbirlerine anlatırlar. Zamanla bu kıza duyulan aşk gittikçe kızışmış. Sonrasında “elde etme yarışı” başlamış aralarında. Kazanan kızla devam, kaybedense soyadından bir harf düşürecek resmen. Sonuçta bu elde etme yarışını Sezai Karakoç kazanır. Bunun üzerine Cemal Süreyya soyadındaki “y”nin bir tanesini nüfustan sildirir.
Evliliklerinde mutluluğu pek de yakalayamayan Cemal Süreya’nın Ayça adında bir kızı ve Memo Emrah isminde bir de oğlu vardır. Özellikle oğlu nedeniyle çok sıkıntılar çektiği söylenmektedir. Şairimiz 59 yaşında iken 9 Ocak 1990 yılında son şiiri ileTanrı’ya şöyle seslenerek gitti:
Yayınlanmış Eserleri:
Şiir: Üvercinka (1958), Göçebe (1965), Beni Öp Sonra Doğur Beni (1973), Güz Bitiği (1988), Sıcak Nal (1988), Sevda Sözleri, Bütün Şiirleri (1990-1995
Deneme ve Eleştiri: Şapkam Dolu Çiçekle (1976), Günübirlik (1982), 99 Yüz (1992), Uzat Saçlarını Frigya (1992), Folklor Şiire Düşman (1992), Aydınlık Yazıları/Paçal (1992), Oluşum’da Cemal Süreya (1992), Papirüsten Baş Yazılar (1992), Toplu Yazılar-1 (2000), Toplu Yazılar-2 (2005)
Günce: 999 Gün/Üstü kalsın (1981)
Mektup: On üç Günün Mektupları (1990)
Çocuk Kitapları: Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi (1993), Söyleşi Güvercin Curnatası (1997)
Derlemeleri: Mülkiyeli Şairler (1966), Yüz Aşk Şiiri (1967)