BİR SUSAMIŞIN ARDINDAN
Ö: 26 Ağustos 2011
""""""
Dost şair merhum Mehmet Şafak’la şiir ikliminde gönül gönüle tanışıklığımız uzun yıllar ötesinden gelir. Ben; sevgilimden, sevgimden kalan çiçekleri gözyaşımla sularken o demlerde, Şafak sanki tek kişilik hücre mahkûmuydu o zamanlar. Güneşin ışınları gönül penceresinin demirlerinden hep geri dönüyordu… Ben bu durumu şair duyarlılığımla gayet iyi sezinleyebiliyordum.
Az ve öz yazdığını bilirdim elbet! Yüreğine kocaman kilitler vurmadığını da… Hatta bir meltemle yüreğinin titreyişine çok da şahit olmuşumdur. Bahsettiğim hücrenin dayanılmaz basıncı, bir gün ellerime bir şiir dosyası kondurdu… “Gel etme eyleme can dost” dedim kendisine. “Şairlik zor zanaat” dedim. “Yatağına öksüz uykular bırakmanın zamanı değil” dedim. “Bak; sonra benim gibi sınırsız düşlerini idam ettirirsin, bet beniz arası duygularla harap olur gençliğin” dedim. Dedimse de, ondan çıkıp benim kıyımda yankılanan söz; “zora talibim abi” şeklinde oldu…
Uçuk-kaçık sevdaların, ulaşılması olası olmayan umutların, bulut üstü limitsiz uçmaların şairi Şafak, yürek ağrılarını; zaman oldu pespembe şafaklarda, zaman oldu mor akşamlarda ve zaman oldu geceye açılan bir zaman diliminde biz dostları ile hep paylaştı durdu. Sonuçta “Susamışlığımdı Belki” isimli kitabı bu duruma şahitlik etti. Onun susamışlığı, her yüreğin susamışlığına can suyu katma arzusundandı. İki bölüm halinde hazırlanan bu şiir kitabı; bir yerde sevgiyle yaşayan fakat sevgiyi tadamayan yürekleri anlatır. Bir yerde değişik acıların bir birinden ayrılmaz bir bütün olduğunu vurgular. Onun asıl gerçeği, yaşamı olduğu gibi algılama gerçeğidir sanırım. İşte bütün bu ahval içerisindeyken, bir gün olsun; “Yokuşa vurma beni/Tırmanacak halim yok!..” diye feryad-ü figan ettiğini duymamışımdır. Feleğe; kahpe, bahtınaysa kara demedi hiçbir zaman..! Her daim parıldayan gözlerinde gümüş kanatlı şiirin büyüsü vardı.
Hey gidi günler hey! Dostluk, arkadaşlık, sırdaşlık… “Unutamadığım Sen” isimli şiirimi ondan dinlerken, ben 5.mevsimlerime taşınırdım hep. Mendilsiz vedaların tercümanı olan “Üşüyorum” şiirini ben ona okurken içinin adeta titrediğini hissederdim onun…
“Sen… Sen!
Yağmayan yağmurlarda gözlerimde
Kalanım.
Buğusuna adını yazdığım,
Haykırdığım yankılarım,
Ölümüm, özlemim.
Sen karakaşlım, al yanaklım,
Sevdanla sağanaklaşan
Gözlerimde saklım…”
Diyafram kaynaklı, ebruli renkli şan terbiyeli o davudi sesi sanırım şu an kulaklarınızda çınlıyordur sizlerin de. Soruyorum şimdi sizlere; bir şair uçmağa varmışsa, kim kurar yüreğini çocukların? Saklamasa da mahzenlerde yüreğini can dost Şafak; söylerdi, haykırırdı, isterdi biteviye… Hani istediği çok fazla bir şey de değildi sizlerden. Sadece sevgi istiyordu o kadar.
Bu gün, şu an, yani içerisinde bulunduğumuz 25.saatler onun istediği şeyin resmi değil midir sizce de? Şiiri; kendine özgü yorumuyla yazan ve yazarken okuyan, okurken de duyan dost şair Şafak’a diyorum ki; “her gün batımı bir yürek burkulur/ Kızıl alevler kaplar her yanı/ Bir yanda koyu karanlık/ Bir yanda çiçekler açar…”
Şimdi sana, umut treni yüreğimizle; “dön gel, dön gel artık” desek ne cevap verirsin tahmin edebiliyoruz. “Daimi ikametgâhımda artık rüzgârlar tarıyor saçlarımı, mehtap gözlerimde ışıldıyor burada. Bu vuslat sayesinde şimdi mutluyum” diyeceğin kesindir. Umuyoruz, cennet mekanındır!..
Şiir Kitabı:
# Susamışlığımdı Belki/ 2002
(Editör: Ali Rıza Navruz)