"Pencereden kar geliyor, aman Ali'm
Döndüm baktım yâr geliyor.
Sevdiğimi eller almış,
O da bana zor geliyor, ar geliyor"
Mevsim olarak kışı yaşamadığımız doğrudur şu günler. Pencereden bakıldığında yâr falan da gelmiyor ama köy türküleri deyince birden aklıma bu türkü düşüverdi işte… Belki de bir başlanılmışı yitirmenin ar'lığı ve dahi de zorluğuydu bu köy türküsünü hatırlamama sebep.
Üşengeç rûhuma aldırmadan kalkıp Şemsettin Sami'nin Kâmus-i Türkî isimli sözlüğüne bir göz atıyorum. Türkü: "Türk’e has şarkı." Bu ince ifadeden sonra “Türk’ü anlamak için türkü dinlemek gerek” sözüne bir kez daha yürekten alkış tutuyorum. Öyle ya, Türk’e has, onun özellikleriyle, kültürüyle müşahhas bir tarif var ortada…
"Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına.
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,
Ayak seslerinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım.."
Bedri Rahmi gibi bir şairi şairliğinden utandıran şu köy türkülerimiz yok mu... Onlar ki; kâh bir karasaban peşindeki yanık yürekli delikanlının söyleyemediği söz olarak dudaklardan dökülmüştür, kâh harman döveni üzerinde dönüp duran sevdalı bir kızın yüreğinden… Kimin, nasıl ve niçin söylediği önemli olmasına rağmen bizce daha güzel olan o sahici türkülerimizin ve içli "insancasına, erkekçesine" söylenmiş olması daha da bir önem arz etmektedir…
Âh bu köy türkülerimiz âh!.. "Kitaplarda değil, türkülerde ara yemeni- öleni, kalanı, gidip de geri gelmeyeni" Hatta sınırsız düşlerini idam ettirenleri…
Türkülerimiz bazen kara tren olur; Yeniköy’ün yokuşunu, Kardeşler’in büküşünü aşarak gurbet ele yâr götürür… Bazen yeşilbaşlı ördek olur türkülerimiz; gönülcüğümüzü göle düşürür… Çoğu kez Mecnûn kılar âşığı ve çöller ardındaki Leylâ serabına salar… Ve yine bazen Erciyes’te duman olur bir türkü ve ardından Gazi’nin Boğazı’nda yitik bir sevgili aratır bizlere yana yakıla… "Ağlama sevdam, ağlama sevdam, ağlamaaaaaa" şeklindeki ezgisiyle bir özürnâmesi olur yüreğimizin, cânânımıza karşı bu türkülerimiz, köy türkülerimiz!
Şairin dediği gibi, belki çoğunun altında bir imza dahi yoktur. Ama gel gör ki bu köy türkülerimizin içinde koskocaman yürekler vardır, o yüreklerin kanayan bir yanları mutlaka vardır...
Es Gömecim, es fırtınam, es rüzgârım esssssss!.. Zannetme ki ben sana bedduâlar ederim. Bir gün saçlarından yakalayabilmek için yaşamı, oturur Uzunkaş’ın önünde bir türkü tuttururum.