DÜŞ ARDI GİDİŞLER
/Islak Hayal…/
^^^^^^^^^^^^^
Eskiden, uykum için ayırdığım zamanın -belki de- yarısı hayal kurmakla geçerdi yünlü yer döşeğimde. Neye mi yarardı kurduğum bu hayaller? Hayalin en güzel yanı; her hangi bir ücrete tabi olmadan kurulmasıdır. Hayalin kurulması bir yerde beynin durulmasıdır da… “Hayatı ilginç kılan hayallerin gerçekleşme ihtimali” değil midir hem? Duru bir beyin; dünyadaki pek çok olaya anlam verebilmem açısından son derece önemlidir benim için. Belki şu anda şairliğime katkıda bulunan şey, ta o zamanlardan kazanılmış olan muhayyilemdir. Allah biliyor ya bu durum; kesin ki zihnimin bir yeteneğidir. Şimdilerde bu yeteneğin adına “imgelem” diyorlar sanırım. Aslında karşımızda olmayan bir nesne üzerine kurduğumuz tasarımlama gücümüze “düş” desek ve bu güçle birlikte kullanarak kelimeyi, yaptığımız eyleme “düş gücü” adını versek daha doğru iş yapmış oluruz sanki diyorum… Ne demiştim o şiirimde Gizli Görüntü olarak:
İster Apilus’un altın eşeğini yatıralım masaya,
İstersen;
Dante’nin “İlahi Komedya”sını!
Bal gibi de uyanık düş eseridir bunlar.
Yani, bir gizlice görüntü/
Bir gizlice hayal...
Nesneler kendiliğinden parlaktı,
Rüyamda asla görmedim güneşi…
Evet benim her gece yarı zamanımı çalıyordu olmaz olası bu hay/Ali’m.. Nedense sabahlara erişildiğinde bu hayallerimin gerçeğe dönüştüğünü çoğu kez görmedim. Gece boyunca içimde fırtınalar koparan o zihinsel görüntülere niçin ulaşamıyordum ki gerçek hayatta? Mesela neden şu zengin güruh gibi bilmem ne adalarında denizle koyun koyuna olamıyordum. Neden bir topa vurduğumda o elli bin kişinin “Navruz, goooooooool” sesleri kulak zarımı patlatmıyordu. Neden öyle bir an geldiğinde mehtap onu sanmıyordum. Ve neden yelkeni fora bir vapurun yelkenini şişiren bir rüzgâr değildim vs.
Şimdi anlıyorum ki; hep imkânsıza yönelmişim hayal kurarken. Bu da şairlere has bir özellik herhalde; imkânı değil sızı ister şair ruhu! Biliyor musunuz, bu sızı bile zaman zaman mutlu kılıyor beni. Bunu hissedebiliyorum! Hayallerimi başkasına kabul ettirme gibi bir çaba sarfetme derdim de yok doğrusu. Şu hengâmelerle süslü dış dünya gerçekliğinin acımtırak koşullarını bu imajinasyonlarımla bertaraf ediyorum ya yetiyor işte bana! Varsın desinler ki; “bu Deliban’ın hayali zengin, gerçeği fukara…
Kimsecikler duymasın da şunu da itiraf edeyim bari burada; kurulan hayalle oluşan beklenti boşa çıktığında, hayal kırıklıkları yaşamıyor değilim. Bu durumlarda “tüüüüh”ler, “keşkeeee”ler ardı ardına sıralanır tacı dağınık boz kavaklar gibi… Bu durum bende paniğe de sebep olabiliyor zaman zaman. Diyorum ki kendi kendime; “bak oğlum Rıza, bir daha hayal kurma tamam mı? Tamam, kendi gerçeğin seni bir yerde mutlu ediyor; “amma velakin, cümbür cemaatin diline düşüyorsun sen…”
Söze başlarken “eskiden” demiştim. Şair olmam nedeniyle şimdilerde bile hayalsiz yaşayamıyorum açıkçası. Hayal kurmak; genellikle tembellik ve dikkat dağınıklığı gibi olumsuz kavramlarla yan yana yatırılsa da… Fakat gittikçe hayallerimin azaldığını da hissetmiyor değilim. Bu nedenle huzursuz olduğum da az olmuyor hani. Panik midir bu halin adı? “Evet” diyebiliriz elbet. Ama bulduğum geçerli bir neden beni rahatlatıyor. Elbette ki hayallerimiz gittikçe azalacak. Çünkü o hayallerin büyük bir kısmı suya düşüyorsa da, -ufak tefekte olsa- bir kısmı gerçekleşebiliyor! Cümbür cemaatin dili batsın diyorum ve basıyorum gaza, hedef hayallerden de öte; ütopya! Dudağımda düşten öte gülüşler…
Of yaaaaa, “iftara beş kala pide kuyruğunda kalasın” emi delibaaaaaaan!
Ha şu suya düşen hayallere ne mi olacak diyorsunuz? Onun cevabını da cins şairimiz aslan Cemal’imden alalım bari: “Artık hayallerim suya düşecek diye kaygılanmıyorum. Çünkü onlar düşe düşe yüzmeyi öğrenmişler…”
--**---
# düş ardı gidişler