MÜZİK VE KUYU ÇIKRIĞI
^^
Ali Rıza Navruz
Mûsikinin o güzel nağmelerinden, kalplerin zevk alması, ona iştiyâk duyması, daha doğrusu insanoğlunun bu etkiyle huzur bulması; inkârı mümkün olmayacak hususlardandır. Kundaktaki bir bebek bile onun etkisiyle susuyorsa… Bırakalım bebeleri bir kenara hayvanların dahi etkilendiğini biliyor/duyuyoruz. Araplar kervanların önüne sesi güzel bir kimse koyarlarmış ki; develer hem hızlarını artırsın hem de yüklerini kolayca taşısın! Görülüyor ki devede bile aşk ve cezbe varkeeeen!
Müziği sevmeyenler de olacaktır elbette bu âlemde… Onlar için üzülüyorum ben doğrusunu isterseniz. Çünkü onlar; tasavvuf edebiyatında 'zevksiz ve hissiz merkep'lere benzetilmiştir. Sûfî çevrelere bir göz atacak olursak, bu çevreler ilk dönemlerden beri müziğin insan rûhu üzerindeki etkisini kuvvetli bir biçimde vurgulamışlardır, hem de oldukça kuvvetli. Sûfî geleneğin etkili şairinden olan Sadi bu hususu şöyle ifade etmiş eserinde: “…Yanı başında bir sinek kanat çırpsın da o cezbeli âşık sinek gibi ellerini başına vurmasın. Bu mümkün değildir. Varlığı aşk ateşinden perişan olan kimse bir kuşcağızın ötmesiyle de feryada gelir. Zaten kâinatın mûsikîsi hiç susmaz. Ama kulak her zaman açık değildir. Bu yüzden Hakk âşıkları aşk şarabını içtiklerinde kuyu çıkrığının sesinden bile sarhoş olurlar. Çıkrık gibi dönmeye başlarlar, çıkrık gibi yana yana ağlarlar…”
Mûsikinin rûha olan tesirini yüzyıllar öncesinde çözen atalarımız o devirdeki hastanelerde/ şifahanelerde hastalarını bu ulvî nağmelerle tedavi ediyorlarmış. Selçuklulardan kalma Gevher Nesibe Tıp Fakültesinde bunun için kurulmuş olan sistemi ziyaretçilerimiz mutlaka görmüşlerdir.
Bizler bu âlemde bu senfonilerin bir ögesi olabiliyorsak ne mutlu bizlere…