Gel de merhum Aziz Nesin’i anma şimdi…
Hoppala…
“Bu da nereden çıktı şimdi durup dururken!” dediğinizi duyar gibiyim.
Bir araştırmadan bahsedeceğim bugün.
Aslında hayatımızın bir gerçeği.
Ama bir çoğumuz ne dikkate alıyor, ne de önemsemiyoruz bile…
Kısa ve öz birkaç rakam verip, fazla uzatmayacağım.
METNİ BİLE ANLAYAMIYORUZ…
OECD verilerine göre, Türkiye’deki yetişkinlerin %40’ı okuduğu en basit metni bile anlayamıyor.
Bu veriye göre, Türkiye’deki yetişkinlerin %85’i ile bir tartışmaya girmenin anlamı yok.
Zira sizin fikrinizi anlayabilecek seviyede değiller.
Yine aynı şekilde, entelektüel bir metni anlayıp çözebilecek yahut bir konuda araştırma yapabilecek Türk yetişkinlerinin oranı %3.
İşin içine kanıta dayalı argümanları değerlendirebilmek ve karşıt görüşlere bakarak bir sentez yapabilmek girince bu oran %1’in altında.
ÜZÜNTÜ VERİCİ…
Tanımlamaya bakar mısınız?
“Okuduğu en basit metni bile anlayamıyor.
Entelektüel bir metni anlayıp çözebilecek yahut bir konuda araştırma yapabilecek yetişkinlerinin oranı…
İşin içine kanıta dayalı argümanları değerlendirebilmek ve karşıt görüşlere bakarak bir sentez yapabilme…”
Son üniversite sınavları ya da son dönemlerdeki demek daha doğru bir ifade alsında.
Buna benzer sorunlarla karşılaştığımızı bu köşeyi takip eden okurlarımız çok iyi hatırlarlar sanırım.
Sıfır Çeken yüz binlerce öğrenci olduğunu yazmıştık, üzülerek.
Şimdi de görüyoruz ki muhakeme yeteneği bile yok toplumun.
Peki o halde bu insanlar nasıl karar verebilecekler.
Bu ülkenin nasıl yönetildiğine dair.
Nelerin doğru yapılıp, nelerin yanlış yapıldığına dair.
Ya da kendilerine doğru mu anlatılıyor, ya da yanlış doğru gibi mi gösteriliyor?
Demek ki yıllardır temel problem bu.
Anlatılanları anlamıyor, söylenenleri sorgulamıyor, doğru-yanlış muhakemesini yapamıyor bu toplum.
ANLATMAK ÜZERİNE…
Sizin derdiniz.
Meramınız ne olursa olsun.
Önemli değil.
Zira bu da karşındaki insanın anlaması ile ilgili.
Bakın Mevlana bu konuda ne diyor?
“Sen ne söylersen söyle karşındakinin anladığı kadardır?”
Sanırım bu şimdilerde biraz ne kadar işine geldiğine bağlı insanların.
Belki de senden benden iyi anlıyordur ama “Aptala Yatmak!” işine geliyordur.
Toplumu kendi derdi ile baş başa bıraktığınız zaman birçok şeyi yapmak kolaylaşıyor.
İnsanlar geçim sıkıntısı nedeni ile seçimler yapmakta zorlanıyorlar.
Muhakeme yeteneğini de eğitimle elinden aldığınız da seçimlerde doğal olarak istenen-arzulanan-doğrular değil empoze edilen ve başkalarının istedikleri oluyor çoğu zaman…
DİNLEMİYORUZ…
Mesela bir başka acı gerçek daha var.
İnsanlar anlamak için dinlemiyorlar.
Sadece karşı tarafa cevap vermek için bekliyorlar.
Hepsi bu.
Karşındaki insan ne söylüyor.
Ne anlatmak istiyor.
Bunun hiçbir önemi yok.
Önemli olan senin söylemek istediklerin.
Söylüyorsun.
Ve… Dinlemeye bile gerek görmüyorsun.
Zira senen doğrun en doğru ve başka bir doğruya ihtiyacın yok.
Allah seni öyle mükemmel yaratmış ki.
Kendini öyle büyük görüyorsun ki…
Tek doğru senin doğruların.
Yapılması gereken de sadece sana tabi olmak ve senin dediklerinin yapılması.
Hepsi bu.
Yapmadılar mı?
Tu kaka…
KONUŞ(MA)MAK BİR SANAT…
Her konuda fikir sahibi olan bir toplumuz.
Bilmediğimiz konu yok çok şükür.
Hani derler ya;
“Taşları bağlamışlar, itleri köye salmışlar!” diye…
Her konuda fikir sahibi, her konuda ahkam kesecek kadar bilgimiz var.
Zaman zaman TV’lerde bile görüp ağzımız açık kaldığımız olmuyor mu?
Yorumcu olarak çıkanlar işin uzmanlarından bile uzman gibi ahkam keserek toplumu yalan, yanlış, taraflı yönlendirmiyorlar mı?
Aslında Türkiye’nin en büyük sorunu bu sanırım.
Gerçekten iyi bilenler tasfiye edilmiş, bütün şarlatanlar sözüm ona…
Bir düşünür der ki;
Konuşmak sanat ise, susmak en büyük erdemdir.
EĞİTİLMİŞLİK NEDİR?
Albert Einstein ile devam edelim;
“İnsana bir meslek öğretmek yeterli değildir.
Bununla, işe yarayan bir çeşit makine olur, ama tam bir kişi olamaz.
Erişilmeye değen şey konusunda keskin bir duygusu olmalıdır.
Güzel olanı, ahlâkça iyi olanı sezme yeteneğini kazanmalıdır.
Yoksa, o belli bir alan içinde kalan bilgileriyle, gelişmiş bir insandan çok, iyi yetiştirilmiş bir köpeğe benzer.”
GEREĞİ VAR MI?
Yazdıklarımız veya söylediklerimizin anlaşılamaması veya yanlış yorumlanmasının sebebi açık.
Herkesin kendine göre bir hesabı var.
Herkes kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi yücelik addediyor.
Ve… İşin garibi bunu da toplum yaranına diye empoze etmek gibi bir kurnazlığın peşinde.
Bu yüzden polemiğe girmenin hiçbir anlamı yok!