Tarihe ilgisi olanlar bu başlığın izdüşümünü hatırlarlar sanırım.
Felsefe ve dünya tarihinde önemli bir yere sahiptir Diyojen...
Antik Yunan filozofu olan Diyojen, tarihte yer edinen ünlü sözüyle anılıyor.
MÖ 412 (veya MÖ 404) yılında dönemin Yunan kolonisi olan Sinop'ta dünyaya gelen Diyojen tarihe mal olmuş bir karakter.
Bugünlere kadar gelebilen o ünlü söz Diyojen’in Büyük İskender’e söylediği sözdür.
Tarihe geçer.
İnsanlığa mal olur.
Önce bir hatırlatalım ne olmuştu?
İSKENDER, DİYOJEN'İ ZİYARET EDİYOR…
Antik Yunan filozofu Diyojen'in hayata dair hikâyesinden bugünlere gelenler arasından en önemlisidir bu söylem.
Makedonya Kralı Büyük İskender ve Diyojen’in buluşması bugünlere kadar gelebilmiş önemli yaşanmışlıklardan birisidir.
Korint'e gelen Büyük İskender, Diyojen'i ziyaret etmiş ve bir dileği olup olmadığını sormuştur.
O ise bu soruya “Gölge etme başka ihsan istemem.” yanıtını vermiştir. Verdiği cevabın asıl hali işaret parmağıyla güneşi göstererek, "Benden bana veremeyeceğin şeyi esirgeme" şeklindedir.
Bu ünlü sözün üzerinden binlerce yıl geçti ama biz hala günlük hayatımızda kullanabiliyoruz gerektiğinde de epey şık duruyor.
Peki şimdi durup dururken nereden çıktı şimdi bu?
18 YAŞINDA BİR DELİKANLI…
Klasik bir sözdür.
Ama 10 numara bir sözdür.
Hakikatleri içerir.
Derler ki; Milli günlerini kutlamayanlar, günü gelir dini günlerini kutlamak içinde ne bir vatan toprağı bulabilirler ne de böylesine bir ortam.
Bu nedenle kulaklara küpe olan bu sözün gereğini yerine getirmenin tam zamanı.
100.Yılında Cumhuriyet 18 Yaşında bir delikanlı.
Dimdik ayakta.
Kurumlar yıpratılmış, insanlar köşelerine çekilmiş, sindirilmiş, küstürülmüş olabilirler.
Ama unutmayın Türk insanı ayağa kalktığı zaman onun oturması mümkün değildir.
Bu nedenle ayranı kabarmış insanımıza Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyetinin 100. Yılında reva görmeye çalıştığınız şeyler artık çok olmaya başladı.
Haddinizi aştınız.
Kırmızı çizgi ihlalleri çoğalmaya başladı.
Ayyaşlıkla ithamlar…
Stadyumlardan isminin kaldırılması.
Atatürk heykellerine saldırılar.
Atatürk’ün resmini yakmalar.
Hutbelerden meydan okumalar.
Ve… Daha neler neler?!...
PLANLI-PROĞRAMLI…
Her 23 Nisan’da…
Her 19 Mayıs’ta…
Her 30 Ağustos’ta.
Her 29 Ekim’de…
Her 10 Kasım’da…
Ya hasta oldular, ya başka türlü mazeretleri vardı.
Ama Türk milletinin, Türk insanının ne bahanesi, ne hastalığı hiçbir mazereti yok.
Ulu Önder Mareşal Gazi ezeli ve ebedi başkomutan kurucu Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk ve şehitlerimiz, gazilerimiz için bir bir mazeretin arkasına sığınmayız, sığınamayız.
Onlara sadece ve sadece minnettarız.
Onlara 100 Yıllık koca bir Çınar Cumhuriyeti borçluyuz.
Bu borç hiçbir şekilde ödenmez, ödenemez.
UNUTMAYIN…
Cumhuriyet ayakta kalır.
Atatürk Payidardır.
O Devrimcidir, Emperyalistlere karşın bağımsızlığın sembolüdür.
Şanlı Türk bayrağı her zaman göklerdedir.
Ebediyyen’de orada kalacak ve Türk milleti Atasının izinde, Şanlı Türk bayrağının gölgesinde bu vatan topraklarından müreffeh, çağdaş medeniyetler seviyesinde mutlu-mesut yaşayacaktır.
Kaldı ki 100. Yılda insanımızın kendi gayreti ile ortaya koyduğu kutlama performansı ve sergilenen tavır ve tutum meydanların gerçek gücü, göstergesi ve Ata’ya ve Cumhuriyete olan bağlılığının ta kendisidir.
Bu vatan toprağı Türkiye’dir ve Türk’ündür…
Giden mi kim olur?
Hadi onu ben söylememeyim siz bulun!...
ASİL, NECİP, YÜCE TÜRK MİLLETİ…
Son söz mü?
Evet…
İster kutlayın…
İsterseniz kutlamayın.
O hep öyle derdi.
Yüce Türk milleti.
Asil Türk milleti.
Necip Türk milleti…
Türlü bahanelerle son çeyrekte sürekli ip atlattığınız günlerden bu günlere geldik.
Yüce Türk milleti neyin nasıl kutlanması gerektiğini çok iyi biliyor.
Necip Türk milleti Atasına sahip çıkmayı, günü geldiğinde onu anmayı, onun için dua etmeyi de biliyor.
Asil Türk milleti Atasını seviyor, minnettar, sayıyor, saygı duyuyor ve izinden gitmeye devam ediyor…
Siz mi?
Gölge etmeyin başka ihsan istemez…