Türkiye’de hortlamış vaziyette.
Eskiden kaliteli insanlar kaliteli siyaset yapar, herkeste aklının yettiğince eleştirir, takdir eder beğenenler alkışlar, beğenmeyenlerde yanlışlarına dikkat çeken ve düzeltilmesini isterdi.
Gerek iktidar, gerekse de muhalefet liderleri TRT’ye çıkar çatır çatır birbirleri ile tartışır ama nezaketi de elden bırakmaz gerektiğinde de tevazu sahibi olarak susarlardı.
Türkiye öyle bir noktaya geldi ki.
Artık Türkiye’de siyaset yapmak değil, siyasetsizlik moda oldu.
Dün dediğini inkar etmek, söz verdiğini yerine getirmemek, meydanlarda bağıra, çağıra, içindekileri kusmak, ardından daha güzel bir ülke vaat etmek ve “Ben yaparım” ile gelinen nokta tam bir felaket.
“BEN BİLİRİM” DEMEKLE OLMUYOR
Türkiye’nin temel problemi bu aslında.
Herkes her şeyi biliyor.
Siyaset, spor, ekonomi aklınıza ne gelirse maşallah bilmediğimiz konu yok.
En iyisini bilip, en babasından ahkam kesmeye ve 10 numara faturasını da ödetmeye devam.
Sanırım kimse attığının-tuttuğunun faturasını kendisi ödemediği için bu kadar bonkör ve hoyrat.
“İğneyi kendisine batırsa!” zaten “Çuvaldızı başkasına batırmasına gerek kalmayacak!” aslında ama…
Nerede o tevazu.
Alçak gönüllülük.
Erdem…
Bilmediğimiz mi?
Haddimizi bilmiyoruz ne yazık ki!...
SIĞ BİR ÜLKE OLDU!
Konulara vakıf değiliz ama en büyük ahkam kesiciyiz.
Okumayan-araştırmayan-sorgulamayan ama her naneyi bilen bir toplumuz.
İnancımızdan, yaşantımıza kadar bize empoze edilenleri nerede ise geleneksel bir mantalite ile kabul edip Sığ olarak yaşayıp ölmekteyiz.
Nerede ise son dönem siyaseti nedeni ile “Gemisini kurtaran Kaptan” düşüncesi ile toplumun ahlaki erdemlerinden soyutlaşmış, ne idüğü belirsiz bir toplum ve insanlar güruhu haline gelmişiz.
Bu kadar bol çeşitlilik içinde amaçlananda zaten bu değil mi?
“Kimin eli kimin cebinde belli değil!”
Toplum yüzlerce farlı etnik kökene inat ve ısrarla bölünüyor.
Türkiye yolgeçen hanına bilinçli bir şekilde çevriliyor.
İnsanların evlilikleri sayesinde karma-kırma bir ırk ile Türklük kimliğinden uzaklaştırılıyor, Türkiye Türksüzleştiriliyor.
Birilerinin büyük götürürken, küçük götürenlere günü gelinceye kadar ses çıkartmayarak ne zaman ki büyük oynamaya kalktıklarında da “Dur” demeleri de bundan değil mi?
NEREYE GİDİYORUZ BÖYLE?
Son dönemde öylesine bir düşüş yaşanıyor ki toplumun her kesiminde kendisini koruyabilene helal olsun tek kelime ile.
Herkes bir talanın, herkes bir yalanın peşinde koşuyor.
Her yer bir babanın hayırsız evlatları gibi talan ediliyor.
Doğruluk-dürüstlük hak getire.
Şimdi herkes kendi doğrularının peşinde.
Yalanının farkında bile değil.
Yemini su gibi içiyor.
Utanmadan kutsal kitabe el bile basıyor.
Dahası da var…
Ama ne yazmak, ne söylemek mümkün değil…
TOPAL EŞEK HİKAYESİ
Cambazın biri, eşeği yularından çekip gelmiş pazara.
Bir diğer cambaz yanaşmış yanına sormuş:
- Kaça bu eşek?
+ Bin lira!
- Aldım gitti, ver elini helalleşelim!
O sırada birkaç kişi alıcının kulağına fısıldamış: “Yahu görmüyor musun, bu eşek topal. Ondan ucuza verdi!”
- O eşek topal değil, tırnağının arasına taş kaçmış. Bundan dolayı topal sanıp ucuza elden çıkarmaya bakıyor!”
Eşeği satana koşmuşlar: “Be adam bu eşek topal değilmiş sadece tırnağına taş kaçmış!”
Satıcı gülmüş:
+ Eşek topal olmasına topal da, öyle zannetsinler diye taşı tırnağına ben koydum!
Alıcıya koşmuşlar: “Yahu bu eşek gerçekten topalmış, taşı o koymuş. Seni de kandırdı, parayı aldı!”
Alıcı başlamış dövünmeye:
- Vay namussuz vay! Eğer verdiğim para sahte olmasaydı, beni kazıklayacaktı!
Çağımız insanının ahlâk yapısının kısa bir özeti...
Aleksandr Solzhenitsyn der ki:
"yalan söylediklerini biliyoruz.
yalan söylediklerini biliyorlar.
yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar.
yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz.
ama hâlâ yalan söylüyorlar."
Yalansız, mutlu, umutlu günler dileğiyle…