Bugün gündemimde ayrı, birbirinden bağımsız iki konum var.
Birincisi, çeşitli illerde İsrail aleyhine gösteri yapılırken, “Mehmetçik Filistin’e” bağırmaları ve gıyabi cenaze namazı furyası…
İkincisi ise, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Parti ile ilişkisini keserim” sözü…
XXX
Önce birincisinden başlayayım…
Hemen her rütbede cephede savaşan bir kişidir Gazi Mustafa Kemal…
Trablusgarp Savaşı I. Dünya Savaşında Çanakkale Cephesi, Kafkasya Cephesi, Sina ve Filistin Cephesi, son olarak da Türk Kurtuluş Savaşı, bir başka adı ile Batı Cephesi…
Bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri zekasını sorgulamaya hiç kimsenin bilgisi yetmiyor.
Hatta, O’nun bilgileri üzerine planlar yapıldığını ve O’nun askeri harekat planlarının dünya üzerinde çeşitli askeri akademilerde ders olarak da okutulduğunu biliyoruz.
Şimdi yaşadığımız bir olay var…
İsrail güçleri, Filistin güçsüzlerine karşı acımasızca ve zalimlikle, insanlık dışı saldırılarda bulunuyorlar.
Bugün itibariyle İsrail-Filistin savaşı 13. gününde…
Hala İsrail, Gazze şeridini bombalatıyor ve savaş ahlakına aykırı şekilde siviller, kadınları ve çocukları öldürüyor.
Bir kez daha ifade edeyim; bunun adı “Savaş” değildir…
Bunun adı devlet terörüdür.
Elbette İsrail’in insanlık dışı davranışına karşı tepki göstermek, bir insanlık görevidir. Bunda yadırganacak, karşı çıkılacak bir şey yok.
İsterseniz sokaklarda gösteri yapabilirsiniz, isterseniz İsrail Konsoloslukları önünde de…
İsterseniz, her ne kadar gereksiz de olsa, İsrail’in devlet bayrağını yakarak da tepkinizi göstere bilirsiniz…
Bunların hiç birine, hiç kimse itiraz etmez…
Ama ne o kardeşim “Mehmetçik Filistin’e” naraları?
Mehmetçiğin Filistin’de tek başına işi ne?
BM kararı ile, oluşturulacak “Barış Gücü” içinde yer alması başka bir olay, TSK olarak topu tüfeği yüklenip Filistin topraklarında İsrail’e karşı filistini korumaya gitmek ayrı.
Sonra…
Sizi kim davet ediyor da Filistin’e veya sözde savaş bölgesine kılıç-kalkan, yayan-yalbırdak gitmeye kalkışacaksınız ve bunu da “İstiyoruz” diye meydanlarda bağırarak ifade edeceksiniz.
Acaba diyorum, biraz millet olarak kendimize gelsek mi, kendimizi toparlasak mı?
Gelelim Atatürk’ün bir çok cephe deneyiminde sonra, Arap yarımadasındaki olası çatışmalar için söylediklerine…
Mahmut Esat Bozkurt’un, “Atatürk ihtilâli” isimli kitabında; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün : "Türk çocuğu artık Arap çölleri için kanını dökmeyecektir." ifadesini okuyoruz.
Neden böyle bir söz söyleme gereği duyduğunu hiç düşündünüz mü?
Bugün “Mehmetçik Filistine” diye bağıranların ve bağıttıranların kim olduklarını, amaçlarının ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki, artık Türk ordusunun arap çöllerinde işi yoktur.
Diplomasi ile araya girerse, ona bir diyeceğimiz olmaz…
Olmaz, “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü söyleyen Atatürk’ün dış politikasına da uygun bir davranıştır sonuçta…
Bir de “Gıyabi cenaze namazı kılma” gibi bir anlamsız uygulama var ki, anlaşılır gibi değil. Geçen bu konuyu derince yazdım, bir daha tekrar etmeye gerek yok…
Kısacası, Arabın yalellesi ile işimiz olmaz bizim…
XXX
Gelelim ikinci konuya…
Aslında bu konuyu yazıp yazmamakta çok çekimser kaldım.
Çünkü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Parti ile ilişiğini keserim” gibi bir sözünü kulaklarımla duydum ama, başı ile sonunu anlayamadım…
Eğer tek başına karar vererek ilişiğini keseceği kişiler, parti içindeki çalışanlar ise, verirsin tazminatlarını, işlerine de son verirsin. Yönetim olarak haklarıdır.
Ancak bu sözü partiliye veya milletvekiline karşı söylüyorsa, işte orada bir duracaksın Sayın Kılıçdaroğlu…
O işin yöntemi “keserim, doğrarım” ile olacak iş değildir.
Şekli vardır, şemali vardır, kurulları vardır.
Diyeceğim o ki tek başınıza “Yaptım oldu” deme gücüne sahip değilsiniz.
Hop dedik yani…