Arıyor abi, vallahi arıyor, açsan bir türlü açmasam bildiğiniz gibi, ısrarcı, cevap alana kadar arar. Zorunlu olarak açtım telefonu…
“Alo abiiiii… Sen dört yaşında içkiye nasıl başladın yaaa?…”
Kafaya takacak başka bir şey bulamamış anlaşılan…
Derler ya, “İnsan aklı nisyan ile malulüdür” diye, yani insan aklı unutma özürlüdür…
Bu konuyu yeri geldi birkaç kez yazdım, öyle isteyerek başladığımdan değil, ayrıca içinde biraz da gülmece barındıran bir anı sadece…
Bir kez daha anlatayım o zaman…
XXX
Tanıyanlar bilir, rahmetli babam Kazım PEKBAY, 1.95 boyunda, köylerde gezdiğimiz tarihlerde de 130 kilo ağırlığında, ama çok çevik bir yapıya sahipti…
Evlenmeden önce Kayseri garında “Hareket Memuru” imiş ve gardaki büfenin önüne dizdikleri bardaklardan şarabı içer, trenleri karşılar ve uğurlarmış kazasız belasız.
Sonra Kadastro teşkilatına geçmiş ki aklımın erdiği tarihler bu tarihler. Ve 1950 yılında Aydın ili Köy Kadastrosu Müdürlüğüne tayin edildi, gittik. Bu tarihi de çok iyi hatırlarım.
Sonra Aydın’da bir köyle verdiler normal olarak. Anam aileyi parçalamak istemediği için, biz de babamla birlikte Aydın’ın Meşeli, Kızılcagedik, Ortaklar ve Germencik beldelerinde babamla birlikte olduk.
İşte o köylerden birinde ünlü Mehmet efe vardı, babamı bazı akşamlar yemeğe davet ederdi efe ve sofrada elbette rakı olurdu ve çay bardağı ile içilirdi.
Rahmetli anam da babam eve erkenden gelsin beni bahane etsin diye, beni yanına takardı.
Ancak evdeki hesap hiçbir zaman çarşıya uymadı. Ben “Hadi baba gari gidek” diye mızırdanmayan başladığımda, Mehmet Efe babama “Sen dur ben hallederim” diyerek bana bir yudum rakı içirirmiş ve tabii ki ben doğrudan uykuya…
Her gittiğimde babamın kucağında dönermişim eve de sabah anam sorardı, “N’oldu?” diye.
Yahu…
İçmişim rakıyı(!), çekmişim kafayı (!) n’olduğunu biliyor muyum ki…
Ama o anason kokusundan işte o günlerde nefret etmeye başladım…
Anı bu kadar, anladın mı abiiiiii?
Sen asıl meydanlarda bilinçsizce nutuk irat edenlere bak, bakalım onların bir anısı var mı rakı ile ilgili…
Çünkü salladıkça mangalda kül bırakmıyorlar…
Geçmişi de unutuyorlar, nisyan ile maluller…
XXX
ÇİFTÖÖÖN ÇİŞMESİ…
Kayseri’mizin yöresel bir türküsü vardır, “Bir bağ tuttum Eğribucaktan” diye başlar ikinci dörtlükte de; “Çiftööön çişmesi hor hor akar…” yani Çifte önü Çeşmesi gürül gürül akar anlamında…
O çeşmeden bugünlerde eser kalmadı sanırım, çünkü aynı çeşmelerden biri olan mahallemizin Matra Çeşmesi, etrafına çekilen demir korkulukların ardında, zar zor ayakta duruyor.
Çifteönü Semtine, semtin adı ile anılan çeşmenin suyu, çocukluğumuzdan aklımda kalan, bilek kalınlığında, pirinç bir ağızlıktan sürekli akan suyu ile türkülere konu olmuştu.
Dahası, sürekli akan su, önce yan tarafındaki yalakları daima dolu tutar, o yalaklara akşam evlere dönen sürüler su içerdi. Yalaklardan çıkan sular nereye giderdi, bilmiyorum…
Şimdi bana “Yahu kardeşim, nereden aklına geliyor bu türküler ve ne ilgisi var gündem ile” derseniz, ben de size haklısınız derim, ancak aklıma geliyor ya hu…
İktidar partisi mensubu adaylarının, hele ki Ankara ve İstanbul adaylarının, meydanlarda ifade ettiklerine bakınca geliyor bu türkünün sözleri aklıma…
Bilek kalınlığında akan çeşmenin suyu gibi, öyle akıllara ziyan sözler ediyorlar ki, o sözlere inanmak mümkün değil.
Ama söylüyorlar…
Peki, su yalaklara gidiyor önce, hayvanlar su içiyor faydalanıyor, bunların yalan-yanlış üfürme sözleri nereye gidiyor dersiniz?
Nereye gittiğini sandık sonuçlarında göreceğiz…
XXX
DUVARA ÇÖP DÜRTELİM…
Televizyon kanallarında haberi izleyince, küçük dilimi yutacak oldum…
Emekliler, cumhuriyet meydanında protesto gösterisi yapmış Kayseri’de!
Deyin… Sorun bunda şaşıracak ne var?
Ne yok ki, bugüne kadar ben böyle bir şeye Kayseri’de şahit olmadım da ondan…
Ama bir hikâye aklıma geldi…
Padişahın biri, salma salınca tebaasına, sorarmış, “Kayseri’de bir hareket var mı?” diye.
Eğer yo derlerse, salmaya devam dermiş…
Yine bir gün salmayı salmış ve ardından sormuş; “Kayseri’de bir şey var mı?” diye…
Soruşturup gelen adam, anlamsız bir ifade ile “Olağanüstü bir hareket yok hünkârım, meydanlarda davul çalıp oynuyorlar bu kez, sanırım sevindiler salmadan” deyince hünkâr, hışımla ayağa kalkmış ve “Çabuk salmayı geri çekin” demiş…
Biri merakla sormuş “Neden hünkârım?” deyince ona;” Kayseri bir kez ayağa kalkarsa, saltanat elden gider” demiş…
Yaaa… Çok hayra alamet olmayabilir yani…
Kayseri burası, biline. Ne yapacağı kestirilemez…