1960’lı yılların başında başladığım köşe yazarlığında, ilk uzun tazım, ABD’nin Küba’ya kafa tutma ile SSCB ile savaşın eşiğine gelmesiydi…
Zamanın SSCB Başkanı Nikita Kruşçe’in rest çekmesi üzerine zamanın ABD başkanı John Fitzgerald Kennedy’nin geri adım atması sonucu savaşın eşiğinden dönüldü…
İkinci Dünya savaşı sırasında Japonya ile baş edemedi, Hiroşima ve Nagazaki’ye Atom Bombası atmak suretiyle insanlık tarihinin en büyük savaş suçunu işledi.
Vietnam’a girdi, bataklıktan kurtulana kadar binlerce kayıp verdi.
Afganistan’a girdi, canını zor kurtardı, ama Afgan halkının canına okudu…
Körfez Savaşında Irak’ın kuzeyini ayırdı, Irak’ın ekonomisini bozdu, milletini perişan etti.
“Kimyasal silah var” dedi, Irak’a daldı. Bir kez daha Irak halkının canına okudu, kendini oradan zor kurtardı.
Şimdi Suriye’de ve Suriye’nin yeraltı zenginliklerini sömürürken, ülkeyi yine perişan ediyor..
Bütün bunları yaparken de korkusu dağları bekliyor…
XXX
Yine Irak…
Bağdat’ı işgal etmiş, ülkenin tüm kritik bölgeleri elinde. Ancak yolda yürümeye korkuyor. Bir yerden bir başka yere giderken en az 4-5 araçlık konvoyla ancak gidebiliyor.
Bir gün o konvoylarından birinin ortasına düştüm.
Caddede seyir halindeyken, en önde giden aracın patlatılması ile araç ve işindekiler havaya uçarken, ikici araç da tahrip oldu, ben de havadan düşen parçalardan nasibimi aldım, ölümün kıyısından da döndüm…
XXX
Bir başka gün, Suriye’den Bağdat’a dönerken Felluce civarında önümdeki konvoyu geçmeye kalktım, adam bir ışık tuttu, aracı sağa çekip en 15-20 dakika gözlerimin normal görmesini bekledim.
XXX
Bağdat’tan erken saatte çıktım, işim acele. Habur gümrüğüne erişmem gerekiyor. Bütün araçları solladım, baktım bir ABD askeri konvoyu gidiyor.
En arkadaki aracının içinde oturan askere işaret ettim, “Şuradan geçsem, izin versen de” der gibisine. İşaret etti, sandım ki “Geç” diyor sağdan solladım.
Asker tüfeği doğrultum arabamın önüne iki el ateş etmez mi?
Ya bana etseydi…
Zorunlu takip ettik de 10 kilometre sonra filan yoldan çıkınca normal seyrine döndü trafik…
XXX
Habur’da işimi bitirdim, Bağdat’a geri dönüyorum.
Beji şehrinin kenarından geçerken uydu telefonun çaldı. O telefonun anteni doğrudan gökyüzünü görmezse konuşmak mümkün değil.
Hava çok sıcak ve aracımı bir ağaç gölgesi altına çekip aşağı imdim, gölgeye çekilerek görüşmeye başladım. Karşımdakine, havanın çok sıcak olduğunu, yol kenarında bu şekilde durmanın tehlikeli olduğunu, Bağdat’a varınca arayayım dedimse de laf uzardı. Bu arada iki ABD tankı aracımın biri önüne, biri arkasına durup beni araya aldılar…
Bende İngilizce yok, adamda Türkçe yok…
Bana bir şeyler diyor, ben de telefonla görüştüğümü işaret ile anlatmaya çalışıyorum.
Neyse, telefon konuşmasını sonlandırdım, “Ne var lan” dedim. Adam anlamıyor nasıl olsa. Aracın kaportasını ve bagajını açmamı işaret etti, açtım…
Adamların en büyük korkusu yol kenarında park eden araçlar.
Baktılar bi şey yok, içlerinden biri elini hiddetle sallayarak “Lets gooo” dedi. Hani “Defol” gibisinden. Ben de ona dedim, asker ters ters yüzüme batı ve tanklarını çekip gittiler. Daha da üstelesem n’olurdu bilmem…
XXX
İşte ABD’li askerlerin bulundukları yerlerdeki ruh halleri… Aslında kokularından altlarını ederken, cesaretli görünmeye çalışsalar da kendilerini her yerde ele veriyorlar.
Suriye’de de öyle değil mi?
XXX
Yarına birkaç olay daha anlatacağım…
Sağlıcakla kalın…