Çarşamba günü ağır bit ilaç aldım, bayağı beni yorgun düşürdü.
Doktorlarım, halsizliğimi görünce ertesi gün yapılması gereken çekimleri, Cuma gününe aldılar ve “Git, bir güzelce dinlen” dediler.
Çarşamba ve Perşembe günlerini tam kapasite dinlenme ile geçirdim.
Perşembe günü akşam, hava patladı.
Şimşekler çakıyor, gök gürültüsü ortalığı inletiyor.
Elbette ardından yağmur da başladı, pencereden yağmuru seyrediyorum.
Sanki sel olsam da mı yağsam, yoksa sel olmasam da mı yağsam gibi idi.
Kendi kendime; “Baharı görmedik, yaz da gelip geçecek. Mevsimler de sapıttı” deyiverdim di kii…
İki veya üç şimşek peş peşe patladı ve ardından gelen gök gürültüsü. Ortalık gündüz gibi aydınlandı.
Tam bu sırada, Abdal’a malum olur gibisinden kulağıma bir ses geldi. Eşime baktım o mu söylüyor diye, yok…
“Mevsimlere neden kabahat buluyorsun.
Maden ocağı açacağız diye ormanları biz mi yok ettik?
Ekolojik dengeyi biz mi bozduk?
Derelere, nehirlere, ırmaklara atıkları biz mi koyuverdik?
Kullandığınız maddeler ile ozon tabakasını biz mi deldik?
Denizlerin dibini, denizlerin yüzünü biz mi çöplük halene getirdik?
Şimdi söyle bakalım, insanlık mı sapıttı, mevsimler mi?”
Nasıl cevap vereyim ki, boynumu bir tarafa büktüm, kısık bir sesle “Haklısın” dedim, diye bildim.
Devam etti; “Hadi bu mevsimlerle ilgili, sadece bu konuda mı sapıttınız?
Geriye dön de toplumun haline bir bak, onların da nedeni mevsimler mi?”
“Yok” dedim sessizce…
Korktum açıkçası, ya daha fazla şimşek birden çakarsa, ya daha fazla gök gürlerse…
Durmadı; “Her tarafı beton yığını ettiniz, yağmur sularının önüne setler çektiniz, bilemediniz mi?
Ben gelirken önümde hiçbir şey duramaz, alır götürürüm diye?”
Valla haklı…
Dere yataklarına evler yaptık. Yeşil alanları imara açtık.
Yağmur yağınca toprak bırakmadık ki çeksin götürsün, her taraf asfalt.
Sözü bitmemiş olacak ki devam etti…
“Ağzınızı açınca sapıttı diye oraya buraya laf sokuşturmaya çalışıyorsunuz.
Kendinizde hiç kusur kabahat yok değil mi?
Asıl sapıtanlar sizlersiniz?”
Boynum bir o tarafa bir bu tarafa bükülürken, cevap verecek halim de kalmadı.
Sonunda; “Ben ilaç aldım, dinleneceğim, çok halsizim, özür dilerim bırak beni” diyebildim…
Perşembe gecesi şimşekler, gök gürültüleri hafifleyerek de olsa devam etti ama ben sabahı sabah ettim, ya tekrar gelirse…
Ya siniri geçmezse…
Ya sel olur yağarsa.
Cuma günü de gürledi yağdı…
Cumartesi günü de gürledi yağdı…
Ama Ankara’nın bazı semtlerine sel oldu yağdı.
Yok, sapıtan mevsimler değildi, tövbe, bir sapıtan vardı ama kim?