Bu dünyadan bir “Suat Çavuş” geldi ve geçti.
Namı diğer “Kağnı Pazarının ağası” Suat Kösehaliloğlu.
Dahası, tuz kabı, o kadar yardım sever ki, “Hıyarım” diyene “Tuz kabı benim” diye koşar, elinden gelen yardımı yapardı. Zaten bu nedenle de bütün servetini harcadı.
Kayserispor, Erciyesspor, Emniyetspor gibi kulüplerde yöneticilik yaptı.
Ben de onu Kayserispor’da yöneticilik yaptığı dönemden itibaren tanıyıp dost olmuştur.
Kayserispor’un bir maçı vardı…
Süper lige çıkması için o maçı mutlaka galip bitirmesi gerekiyordu.
Suat Çavuş, Atatürk Stadının şeref tribünü altından sahaya açılan kapısının önünde maçı heyecanla seyrediyordu.
Basın, aylardan beri Kayserispor aleyhine yazıyordu…
Maçın bitmesine 10 dakika filan kalmıştı ki, Kayserispor bir gol attı ve öne geçti.
Suat Çavuş durduğu yerden fırladı, sevinç gösterileri içinde basına sayıştırmaya başladı.
Ben “Bu ne diyor yaa” diye üzerine doğru yürüyordum ki, elimden tuttular, sakinleştirdiler, “O Suat çavuş, kafaya takma” dediler…
Ne var ki içime dert oldu…
Gazeteye geldim, köşemde Suat Çavuş’a boydan aşağı ama edep dairesinde giydirdim…
Ertesi gün yazı çıktı, rahmetli Mehmet Beğendik beni çağırdı ve “Ne istiyorsun yahu Suat Çavuş’tan” dedi, ben de anlattım.
Güldü “Tanıyınca çok seversin, tanımaya çalış” dedi…
Suat Çavuş’a “Pekbay senin için şöyle demiş” diyenlere, “O ne demişse doğrudur” dediğini biliyorum.
İşte o günden sonra Suat Çavuşu yakından tanıdım ve bir Abi olarak çok sevdim.
Göçtü gitti, Allah rahmet etsin toprağı bol olsun. Ailesine sabırlar versin, dostlarına başsağlığı dilerim. Ve ben biliyorum ki mekânı cennettir…
İnşallah…
XXX
GELELİM SİYASİ LAKIRTILARA…
Siyaset dünyasında, üstü kapalı, yoruma muhtaç o kadar lakırdı ediliyor ki, adına da siyaset yapmak diyorlar.
Bu hafta içinde kendi kaleme almadığı apaçık belli, ancak altında imzası ile Devlet Bahçeli’den bir açıklama geldi.
Baştan sona anlamak için bütün yorum cümlelerini alt alta sıralamak ve sonuç çıkarmak gerekir, çünkü apaçık ifade edilen vatandaş tarafından anlaşılabilecek tek cümle yok.
Yani; tam bir lakırdı yumağı…
Elbette bu lakırdı yumağını ben de kendime göre yorumladım ve bir sonuca vardım…
Özetle şöyle diyordu Devlet Bahçeli; “İlk yapılacak genel seçimlerde ben, bugüne kadar tarih içinde yer alan siyasi mevtalar gibi ben de yerimi alacağım. Bunlar, son çırpınışlarım…”
Yanlış mı oldu?
Sanmıyorum, hiç de yanlış olmadı…
Gelelim CHP kanadına…
CHP, “Yenileşme” söylemi ile bir rüzgâr yakaladı ve yerel seçim sonuçlarında birinci parti olarak ipi göğüsledi.
Ne var ki esas maraton, genel seçimler.
Bugünkü düzeyde giderse, ağır-aksak yol alacaktır.
Tam bir muhalefet olduğunu gösteremeyecek, iktidara yakın ve göreve hazır olduğunu da kanıtlayamayacaktır.
Çünkü CHP de lakırdı yumağının içinde düştü düşecek.
İyi Parti, Derviş Müsavatoğlu ile rüzgâr estirmeye çalışıyor…
Gelecek, Deva ve Saadet partilerin artık siyaseten miatlarını doldurdular.
İlk genel seçimde sırtında taşıyacak bir CHP bulamayabilirler.
Gelelim lakırdıların muhatabı seçmene, yani millete…
Lakırdıları yorumlamak için bir o tarafa bir bu tarafa dönüp dururken, ters bir yumruk ile nakavt oluyor hep…
Aslında kendisine gelip hesap soracağı zamanı da var ama nerede o hesabı soracak seçmen, yani millet.
Hadi bakalım, hep beraber şu lakırdıların içinde çıkalım, elbette kolay olursa…