Kara delik de neyin nesi, yine ne saçmalayacaksın diye bilirsiniz, ama sabır.
Bildiğiniz gibi, ülkenin bütçesini kökünden sarsan ve ekonomide geldiğimiz bugünkü sıkıntıların en başında, yapılan yanlış ihaleler ve sonuçları.
Geçmediğimiz otoyollar, köprüler, tüneller, havaalanları ve şehir hastaneleri…
Bunların her biri, kara delik ve hazinenin ve dolayısıyla bizim vergiler aracılığı ile ödediğimiz paraların anafor gibi çekildiği, yutulduğu yerler.
Ben, geçtiğimiz Cumartesi günü, bu deliklerden Şehir hastanesi içinde geçtim, acil bölümünden…
XXX
Geçen hafta Perşembe günü evde düştüm.
Kayseri şivesi ile sofa altından aşganaya giderken, ağzımın üstüne pers oldum, sağ yanım eşyalardan birinin keskin köşesine çarptı sanırım.
Perşembe ve Cuma geceleri de dâhil ağrıdan duramadım, bir damla uyku uyumadım.
Cumartesi günü ağrılarım artarak devam ederken, eniştem Dr. Arif Aydoğan ve kardeşim, dostum Dr. Ahmet Atalay’ın “Kaburganda kırık olabilir, doğru acile git” sözleri üzerine eşimin çağırdığı ambulans ile yola çıktık ve ambulans da bizi Ankara Şehir Hastanesi Acil bölümünün kapısına götürdü.
Öncelikle, ambulans ile gelen sağlık ekibine, ilgilerinden ve güler yüzlü davranışlarından dolayı teşekkür etmek isterim ve bunu borç bilirim…
Kapının önünden sedyeyi alan taşıyıcı personel, ustalıkla koridorlarda kullandığı sedyeyi, bir sürü koridorlardan geçirdikten sonra, geniş bir odaya soktu ve bir yere yerleştirdi.
Hemen iki hemşire geldi, aletler taktı, damar yolu açtı, serum verirken içine de ilaç enjekte etti.
Buraya kadar hastanenin labirent gibi yapısı dışında bana her şey normal göründü.
Sonra, bankoda oturan “Kara giysililerden” bir genç geldi, dinleyici ile göğsümü dinledi.
Ardından yine bir taşıyıcı geldi, sedyemle o koridorlardan mahir bir şekilde geçerek MR çekim odasına götürdü.
Öyle bir gidiş, tam “kapıya çarpıyoruz” derken tereyağından kıl çeker gibi geçiyor koca sedye…
Bu şekilde iki kez MR çekimine gittim ve görüntülere göre iki kaburga kemiğimin kırık olduğu ortaya çıktı. Şükür ki kırılan yer, organlarda tahribat yapmamış.
Kan tahlillerim de düzgün çıktı, verilen ilaç da ağrımı durdurdu ve bu dakikadan sonra beklemeye başladık…
Hastaneye yaklaşık 15 sıralarında ulaşmıştık, eve girdiğimizde saat 21 idi.
Bu kadar zamanda ne oldu?
İşte sigortalarımın attığı süreç bu süreç, bu süreç…
Acilde görevli hemşireler dört dörtlük, onlara teşekkür etmeliyim.
Bankodan oturan kara giysili gençler, sanırım deneyimsiz ve hastalara karşı ilgisiz asistanlar.
Diğer yandan, Göğüs Cerrahisi bölümünden konsültasyon istemişler, tamamen onu bekledim boş boş…
Eeee… N’olmuş yani? Öyle değil mi ama…
Haklısınız da şehir hastanelerinin içinde insan kaybolur, bu biiiir…
Kapısından içeri “Hasta“ olarak girdiğinizde, o dehlizlerden hedefe ulaşırken, yarı yolda telef olmanız işten bile değil ikiii…
Görebildiğim kadarıyla acil serviste doktorlar deneyimsiz ve ilgisiz, hastanın moralini bozuyor, üüüüç…
Taşıyıcı kadrosu hariç ki onlara da teşekkür etmem gerekir, doktor kadrosu yetersiz, döööört.
Bir de şu var…
Gerçekten hastane pırıl pırıl tertemiz, sanırsınız ki “Özel hastane” diyeceğim ama zaten özel hastane değil mi?
Hani devlet, hastaneyi yapan firmaya hasta garantisi veriyor ya, eksik kalanın ücretini ödüyor ya, biz de bu nedenle kara delik diyoruz ya…
Hah işte ben bu kara delikten geçtim. Allah ihtiyaç vermesin ama, bir daha tövbeler tövbesi…
Çıkarken mi?
Çıkarken kapıya kadar sedye üzerinde taşıyıcı personel getirdi ve bir şek çok dikkatimi çekti…
Acil giriş kapısı, ana baba günü…
Bu da sözün ettiğim yetersizliğin göstergesi…
İşte size bir “Kara delik” hikâyesi…
XXX
Şimdi nasılsın derseniz, ağrı kesici ilaç ve iğneler ile Pazar gecesini huzurlu geçirdim şükür…