Bildiğiniz gibi bizim mahallede bir kahvehane var, Kemal Dayı’nın…
Mülk sahibi de odur, işletmecisi de.
Kira, doğalgaz gibi faturaları ödemediği için pek sıkıntısı yoktur. Günlük kazanır, günlük geçinir gider. Biraz da muhabbet olsun maksat gibisinden.
Kahvehanede iki oldukça önemli masa vardır.
Birisi, üzerinde günlük ulusal ve yerel gazetelerin bulunduğu, yakın gözlüğü gözünde takılı ve okuma durumundaki Muhtar Emmi’nin masası…
Genellikle tek başına oturur, oturduğu yerden kahvehane ahalisine konuşur.
Diğer masa ise kendi dünyasındaki bir masadır.
Rasim, Kasım, Kamber ve Kerem’in oturduğu masa.
Masanın üzerinde fayans döşeme aleti devamlı durur, Kemal Dayı kaldırmaz onları.
Diğer masalarda da mahallenin iş bulamamış gençleri…
Edep ve adap kuralları içinde öyle çok lafa karışmazlar, sadece dinlemeyi tercih ederler. Ama akıllarına takılan bir şey olursa da Muhtar Emmi’ye sormadan da etmezler.
Demem o ki, sesiz otururlar dediysek, pısırık bir gençlik değildir, sorgulamayı da yeri gelince çok da iyi yaparlar…
XXX
Kanber, taş atması gereken Kasım’a, “Yav ne bekliyon, tramvay mı? Atsana şu taşı” diye seslendi.
Rasim, “Tramvay mı kaldı, yeraltı treni bekliyordur o” dedi…
Kamber, “Elim üşüdü, taş atacak halim mi kaldı… Kemal Dayııı, sobaya iki odun daha atsan ne var yaa…”
Kemal Dayı, “Çaya kahveye zam mı yaptık, masrafları anca karşılıyoruz, sen elini ovuştur, ısınırsın” dedi.
Gençler masasından bir ses geldi, “Aman Kemal Dayı, ev ahalisinin işsizlik nedeniyle yüzüne bakamıyoruz, mahallenin kedileri gibi şuraya sığınıyoruz. Masrafı çoğaltma, biz senden razıyız” dedi.
Bir başka genç, “Rasim abi, hepiniz emeklisiniz, tuzunuz kuru” deyince, Rasim cevap verdi…
“Heee… Tuzumuz kuru, yakında nem kaptı kapacak…”
Öteki tarafta oturan orta yaş gurubu mahallelilerin oturduğu masadan bir mırıldanma yükseldi kahvehanenin içine…
Ben derdimi söyleyemem
Dilim yaralı yaralı
Bülbülüm amma ötemem
Gülüm yaralı yaralı
Aşk kitabını açamam
Akı karadan seçemem
Kanadım yok ki uçamam
Kolum yaralı yaralı
Hüdai gafletten uyan
Her geçen günüm bir ziyan
Ruh bir arı vücut kovan
Balım yaralı yaralı
XXX
Sözleri; Âşık Hüdai’ye ait bir türkü idi…
Türkü bittikten sonra kahvehane içinde bir sessizlik olduysa da Muhtar emmi sessizliği bozdu…
“Hayırdır Osman, derdin ne ola ki?”
Osman, “Şükür bir derdimiz yok Muhtar emmi, sadece EYT’liyiz biz o kadar” dedi…
Kerem, kendinden birkaç yaş küçük olan Osman’a, “He yav, dedin de hiç yokmuş maşallah” dedi.
Gençler masasından hüzün dolu bir kıkırdama duyuldu.
Muhtar emmi, masaya doğru sert bir bakış atarken, gençlerden biri, “Özür dilerim Muhtar emmi, biz de olayı biraz kendimize doğru çevirince komik kaçtı da” dedi…
Baktım ortalık karışacak, şahit olmamak için yavaşça kapıya yöneldim ki, muhtar emmi bu kez bana seslendi…
“N’oldu, nereye, oturuyorduk? Bugünkü nafakayı topladın mı?” dedi…
XXX
Kendimi sokağa attıktan sonra, eskiden tanınmadan gelir oturur dinler ve yazardım. Sonra beni tanıdılar.
“Acaba” dedim kendi kendime, “Ben kahvede otururken, bunlar doğaçlama bir orta oyunu mu oynuyorlar ki bana?
Her neyse, sıcak çayımı, kahvehanenin ılık havası içinde içerek yürüdüm gittim.
Bir gün elbette sohbetlerine katılma dileği ile…