Dünkü yazıma (İzin aldığım için adını veriyorum), beraber mesai yaptığım dost, arkadaş, kardeş Ali Binici idi ve uzunca bir cevap yazıp göndermiş…
Aslında, önemli olan cümleleri aktararak karşı cevabımı vermem gerekirdi ama öyle bir cümlesi var ki, cevabın dikkate değer tek cümlesi oydu, alsam ve üzerine cevap yazsam, “Cımbızlama” olacaktı. O nedenle noktasına ve virgülüne dokunmadan aynen veriyorum, cevabım ardından olacak…
XXX
“İbrahim Abi,
Yazıma, öncelikle, sözümün Seni yaralamasına üzüldüğümü belirterek başlamak istiyorum. Sebebi her ne olursa olsun hiçbir insanı, kaldı ki, her zaman sevgiyle, saygıyla ve hürmetle andığım İbrahim Abi'mi ise asla üzmek istemezdim ve istemem. Kalp kırmak kolay, yapmak ise zordur; bunu iyi bilirim ve ona göre davranmak isterim ama bazen olaylar istenmeyen biçimde gelişebiliyor. O konuşmanın böyle gelişmesi beni de yaraladı.
Seçim sonucunu konuşmak için telefon açtığımda ilk andan itibaren, yedi düvelin çabasına ve deprem, enflasyon gibi dezavantajlara rağmen seçimi kaybetmemiş ve ikinci turu kazanmaya daha yakın bir partinin taraftarı olan beni iğnelemeye başladığını fark ettim ve sendeki bu durumu yine ve yine bir seçim kazanamamış ve tükenmiş olmanın getirdiği sinir hali olarak gördüm ve üzerinde durmadım... Keşke bu ruh halinin bizi iyi yere getirmeyeceğini önceden görüp konuşmayı ben nazikçe bitirseydim ama o kadar hızlı gelişti ki n'oluyoruz demeye fırsat kalmadı. Ben her zaman ki gibi gülüşmeli, şakalı bir konuşma umarken, konuşma beni de yaralayacak biçimde önce iğneleme ve sonrasında kişiselleşince olay maalesef istenmeyen bir noktaya varmış oldu.
Benim için İslamiyet, Türkiye Cumhuriyeti, Türk Bayrağı ve Devletim çok kıymetlidir ve kutsaldır ve tartışmam. Ayrıca BANA GÖRE bu değerlere en fazla sahip çıkan Ak Parti'yi tutarım. Benim için bu seçim, soğan-patates fiyatına indirgenemeyecek kadar, önemlidir. Birilerinin soğan-patates fiyatında yine seçim öncesi spekülasyon yaptığını da biliyoruz. Seni istisna tutarak, genel olarak söylüyorum ki herkesin fikri kendinedir ve başkasına hakaret ve alay etme hakkı yoktur. Bazılarının kendini daha akıllı, zeki ve çağdaş, karşıdakini ise aptal, cahil, bidon kafalı görmesini de anlayışla karşılamak mümkün değildir. Televizyonlarda ve medyada Cumhur ittifakına oy verenlere karşı yapılanlara bakıp susmak da mümkün değildir.
Aristoteles "Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız. Zira siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken, siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız." demiş. Dolayısıyla ben de akrabalarımla, sevdiğim ve saydığım insanlarla, hele farklı fikirlerde isem, siyasi tartışmalara girmemeye çalışırım ama karşıdaki beni ısrarla tartışmaya çekmeye, kendi fikrini empoze etmeye çalışırsa, kendini her şeyi bilen, beni hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi lanse ederse ben de sessizce oturmam. Seninle olan konuşmamızda sarf ettiğin sözlerin bana bunu da düşündürttü.
"Elbette hangi düşünce ve görüş içinde olursa olsun, sandık sonuçlarını hepimizin saygı ile karşılaması gerekir, ben böyle düşünüyorum…" sözünü okuduğumda aramızdaki konuşmayı da göz önüne aldığımda pek inanmadığımı da belirtmeliyim.
Gazetedeki yazılarını okuyan okuyucularına, o yazıda tasvir ettiğin kişinin hangi saikla kelam ettiğini adaletle, tam ve doğru biçimde anlatacağını umuyorum.”
XXX
Elbette cevabım var…
Elbette bu cevabıma vereceği karşı cevap da olacaktır ama köşem, ardı kesilmeyecek tartışma yeri değil, bundan sonra cevap verecek olursa, aramızda yazışacağız…
XXX
Başta da belirttiğim gibi, cevap hakkına saygı çerçevesinde cevabını aynen verdim. Düşüncesidir, saygı duyarım ve tartışmam.
Ancak bir cümle dikkate değer ki şöyle.
“Benim için İslamiyet, Türkiye Cumhuriyeti, Türk Bayrağı ve Devletim çok kıymetlidir ve kutsaldır ve tartışmam. Ayrıca BANA GÖRE bu değerlere en fazla sahip çıkan Ak Parti'yi tutarım.”
Türkiye Cumhuriyeti, Türk Bayrağı ve Devletimiz elbette bizim için de kutsaldır ve kimseye tartıştırmayız. Ancak bazı partiler, bunların hepsini tartışmaya açıyor ve bunlara karşı da çıkıyor.
Ayrıca, taraftarı olduğun siyasi düşüncenin, İslamiyet’e tam anlamı ile sahip çıktığı kanaatinde asla değilim. Sahip çıksaydı diye başlayıp uzunca cevap verebilirim ki bunların neler olduğunu sadece yanlış yamalak İslami söylemler içinde bulunmalarını düşünürsek, sanırım yeterli.
Gelelim kendisi için “Önemli” olan “İslamiyet” meselesine…
Bak Ali’m… İslamiyet senin için önemli olabilir, hatta inananlar için de zaten önemlidir. Ancak bu topraklar üzerinde İslam dışında çeşitli inançlara sahip olan bir nüfus da var ve yıllardan beri bizler bu nüfusla iç içe hiçbir sorunumuz olmadan yaşadık. Bundan sonra da yaşayacağız. Bu birincisi…
İkincisine gelince, inancın ve inancın doğrultusunda yaşamak senin en tabi hakkın… Ancak herkesin de inançları doğrultusunda yaşamaları en tabi haklarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, anayasasında da belirttiği gibi “Laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir” kuralının dışına çıktığında ve sadece İslamiyet’i “Önemli” kabul ettiğinde yol ayrımına gelmiş olursun. Çünkü İran’da da “Cumhuriyet rejimi” var ama şeriatla yönetiliyor.
Takdir edersin ki Ali’m, Türkiye Cumhuriyeti Devleti asla ve asla “Şeriat devleti” olamaz ve olmayacaktır. Elbette kastının bu olmadığını biliyorum, ama cümle oldukça tehlikeli çağrışımlar yapıyor.
XXX
Yazımı, Kuran’dan ayetlerle bitirmek isterim, umarım yanlış anlamazsın. Çünkü Kuran’da Yüce Rabbimiz bize açık ayetleri ile uyarılarda bulunuyor. Ayrıca bu ayetlerin detayına da girmeyeceğim, çok yazdım, hiç de anlayanı görmedim.
XXX
Alak Suresi 1. Ayet…
“Oku… Yaradan Rabbin adıyla oku…”
Bu ayet, Yüce Rabbimizin insanlara ilk emridir…
İkinci Zuhruf Suresi 2,3 ve 4. Ayetleri…
“O ayan-beyan konuşan Kitap'a yemin olsun ki,
Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an yaptık.
Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap'ta çok yüce, çok hikmetlidir.”
Yani, anlamadığın dilden okuduğun kitapta, ne yazdığını bilmediğinde, okuduğunun kitabın bir anlamı olmayacaktır.
Ve son olarak Vakıa Suresi 77, 78, 79 ve 80. Ayetleri de okuyalım…
“Muhakkak ki o, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır. Koruma altında olan bir kitaptadır.
Temizlenmiş olanlardan başkası ona el süremez. Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.”
Buradaki “Temizlik”, yıllarca aptes olarak algılanmış ve Yüce Kitap, duvarlarda asılı kalmıştır.
Oysa anlatılmak istenen “Temizlik”, kısaca “Ahlak temizliği” idi…
Herkesi anlamaya davet ederim.