Yazımın konusuna girmeden önce bir konuya değinmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi “Veda” yazısı yazdım ve tekrar ne zaman buluşacağımızı bilmediğimi ifade ederek köşeme son vermiştim.
O günden bu yana, yüzün üzerinde sosyal medya hesabımdaki telefonumu bularak telefonla arayan, mesaj çeken çok sayıda okuyucum oldu.
Birçoğunu da tanımıyorum. İlginç olan yanı ise, arayan, mesaj çekenlerini büyük bir bölümü Kayseri dışından…
Bu da gösteriyor ki, okuyanım çok. Ve bunu öğrenmekten mutlu oldum.
Herkese teşekkür ederim…
XXX
Gelelim soruya…
Bir ressamın tablosuna, ya da bir fotoğraf sanatçısının çektiği fotoğraf karesine bakmayı bilir misiniz?
Elbette “Ne var ki, geçer karşısına bakarım” diyenleriniz çok olacaktır.
Ancak “Bakmak” deyince öyle karşısına geçip bakmaktan söz etmiyorum. O tabloyu veya fotoğraf karesi üzerinde yorum yapmayı bilir misiniz? Sormak istediğimi bu…
XXX
Mutlaka duymuşsunuzdur, TCDD’nin turistik nostaljik seferleri yapan trenleri vardır.
Trenin lokomotifi, kömürlü lokomotiftir. En yüksek hızı 150 km/saattir. Birinci, ikici ve üçüncü mevkii kompartımanları vardır. Birinci sınıf kompartımanda kırmızı renkli ve dörtlü koltuk var, 4 kişiliktir.
İkinci mevkiinin koltukları yeşil döşemelidir. Altı kişiliktir.
Üçüncü mevkide iste tahta koltuklar vardır, 8 kişiliktir.
Yolcular, parasına göre seyahat ederler, turistik de olsa…
İşte bu tren yolun bir aşamasında durur. Orası istasyon filan da değildir ama tren katarının en iyi fotoğraflanacağı yerdir.
Yolcular iner, kendilerine bir yer seçer ve trenin fotoğrafını çeker, hele kış günü olursa.
Aslında “Fotoğrafını çeker” derken, bir yerde durup, vizörden bakıp, deklanşöre basmak ile “Fotoğraf çektim” olmaz. Onun adı “Görüntü aldım” olur sadece…
Trenden indikten sonra havaya bakacaksın, güneş nereden geliyor, onu göreceksin. Objektifi ona göre ayarlarken, ışığın geldiği yere göre pozisyon alacaksın, vizörden bakıp, hangi noktadan görüntüyü netleştireceğini göreceksin, derinliğe dikkat edeceksin ve deklanşöre bakacaksın.
İşte o zaman sanat fotoğrafı olur.
Öteki türlüsü, sadece “Trene bakmak” olur…
XXX
Ressamın tablosunun karşısına da geçtiğinde, üç aşağı beş yukarı aynı şeyler, dikkat edilecek hususlardır.
Renk uyumu var mı, ışık doğru yansıtılmış mı, derinlik nasıl, objeler tuvale doğru ölçüde yansıtılmış mı?
Hiçbir objesi olmayan tabloda, renklerin içinde ne görebiliyorsun?
Ya da ressam, renklerin içine duygularını yansıtabilmiş mi, o duyguları size aktarabilmiş mi?
Tablo, bunları size yansıtabiliyor ise, varsa “Sanatsal tablo” olur…
“Yoksa ne olur?” derseniz ve baktığınızda da hiçbir duygu olmamış gibi bakıyorsanız, ya trene bakıyorsunuzdur ya da o tabloda “Sanat” diye bir şey yoktur.
XXX
Peki, nereden girdik tabloya bakma sohbetine?
Üstelik yazmamaya karar vermişken. Sanki tabloya bakma dersi verir gibi. Elbette ders verme gibi bir niyetim yok, belki ifade ettiklerimde yanlışlıklar olabilir ama konuyu “Muhalefet Tablosuna” getireceğim de…
Bildiğiniz gibi bir genel seçim süreci yaşadık. Bu süreçte nelere şahit olduğumuzdan çok, muhalefetin ve özellikle millet ittifakının ortaya koyduğu akıl dışı tabloya vurgu yapmak istiyorum.
Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki, cumhur ittifakı, geçirdiğimiz mahalli seçimlerden hemen sonra, üstelik AKP’nin İstanbul’u ve birçok büyük şehir belediyelerini kaybetmesinden, ayrıca ekonominin dibe doğru gitme eğilimi göstermesinden sonra, genel seçime 4 yıl önceden hazırlanmaya başladığını muhalefet göremedi ne yazık ki…
Gördüğünde ise seçim kaybedilmişti ve Erdoğan’ın dediği gibi cumhur ittifakı önümüzdeki yerel seçimlerde tekrar kaybettiği büyükşehirleri, özellikle İstanbul’u almak için Üsküdar’a doğru hareket etmeye başladılar.
Millet ittifakının liderlerinin en büyük hatası, Kemal Kılıçdaroğlu yanında Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak kalmak istemesi ve böylelikle de milletvekili adayı olmamaları oldu.
Sonuçta, partileri meclise gidi ama başsız...
Yani, Hacı Emmi eşeğe bindi, ayakları yerde sürünüyor.
Partiler mecliste, başkanları dışarıda kalınca da koltuk derdine düştüler… Üstelik çekilmeyi de bilmiyorlar, başarılı olduklarını savunup geziyorlar.
İşte size siyasi tablonun, çok fazla detaya girmeden sisli görüntüsü…
Yaklaşık 9 ay sonra yerel seçim var, uğraştıkları işe bakar mısınız?
Tablo bu ise, millet olarak ya da seçmenin yüzde 50’sinin gönül verdiği ve ülkeyi değişime götürmesini umut ettiği bu partiler hakkında ne yapmayı düşünüyoruz?
TBMM’ni duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazar ya…
İşte önümüzde duran sisli tabloya bakarken, gerçekten egemenlik milletin mi değil mi düşünmek gerekir.
Millet olarak biz buradayız, ancak oyununu dışarıdan seyrediyoruz.
Tabloya bakıyoruz da…
Baktığımız tabloyu doğru yorumlayabiliyor muyuz?
Değilse, baktığımızda gördüğümüz, seyrettiğimiz tren katarı mı?